İçme suyu kaynakları doğal organik maddeler (DOM) içermektedir. Suda bulunan bu organik maddelerin dezenfeksiyon sürecinde klorla reaksiyona girmesi sonucu Trihalometan (THM) olarak adlandırılan klorlu yan ürünler oluşmaktadır. THM’lar kanserojen etkiye sahip bileşikler olmasından dolayı insan ve çevre sağlığı açısından son derece sakıncalıdır. Zehirli su sadece içmekle değil, sıcak duşla da vücuda girebilir.
Çağın vebası kanser son yıllarda herkesi tehdit etmeye başladı. Kanserin ortaya çıkmasında yaş, cinsiyet, genetik ve çevresel faktörler etkili rol oynamaktadır. “Risk faktörlerine maruziyet dozu, süresi ve bireyin yaşam tarzı önemli unsurlardır”, ‘toksin’ denilen maddelere dikkat çekerek, kanserle ilişkisini inceleyelim.
Klor Zehirliyor
- Şebeke suyu sağlıklı olmak zorundadır. İyi bir çözücü olan suyun renksiz kokusuz olması, temel mineralleri ihtiva etmesi gerekir. Ancak su kaynakları çevreden gelen pek çok toksik etkiye açıktır.
- Suları dezenfekte etmek için suya katılan kimyasal maddeler de sağlığı olumsuz etkilemektedir.
- Zararlı mikroorganizmaları öldürmek için suya konulan klor ve klorun sudaki organik maddelerle birleşmesi sonucu ortaya çıkan trihalometan adlı kimyasallar kanserojendir.
- Klor güvenli ve sağlıklı olduğundan değil, ucuz olduğu için tercih edilmektedir.
- Sadece içmek değil, sıcak su ile duş almak bile toksik ve uçucu klor gazının ortaya çıkmasına ve vücuda absorbe edilmesine neden olur.
- Ancak duşlarda kömür (karbon) duş filtrelerinin kullanılması bu gazların oluşumunu engelleyebilir.
- Zehirli kimyasallar yağ dokusunda birikir. Olumsuz etkisi yavaş yavaş ortaya çıkar. Vücutta serbest radikallerin birikmesini tetikler.
Arsenik-Alüminyum Var
- Yapılan çalışmalarla klorlu şebeke suyu kullananlarda, klorlu su kullanmayanlara göre kanser riskinin arttığı görülmüştür.
- İçme sularında arsenik de bulunmuştur. Cam endüstrisinde kullanılan arsenik kanserojen bir zehirdir. Deri, nörolojik ve kalp hastalıklarına neden olur.
- Şebeke sularının tortulaşmasını ve organik maddelerden arınmasını sağlamak için eklenen alüminyum da toksiktir. Alzheimer, Parkinson ve ALS gibi önemli hastalıklara yol açar.
- Plastikleri eve sokmayın
- Plastik şişeler, konserve, süt ve meyve kutuları gıdalara karışan birçok zehirli madde barındırır.
- Suni köpükten yapılan tek kullanımlık mutfak gerekçelerindeki stiren maddesi yağ dokusunda birikiyor. Kanserojen etki gösteriyor.
- Plastik malzemelerdeki Bisfenol A adlı bileşen de kansere yol açıyor. Plastik su şişelerinin yanı sıra yiyecek-içecek saklanan plastik kaplarda ve içme sularında bulunan Bisfenol A, insülin direnci, obezite ve diyabete de yol açıyor.
- Dolum tesislerinde damacanaların sıcak su ile yıkanması, evde-satış yerlerinde damacanaların güneşe maruz kalması ile Bisfenol A kimyasalı kolayca suya giriyor.
Florüre Hayır
Diş macunlarında kullanılan florür içme sularına da katılıyor. Bu kimyasal guatr ve hipotiroidiye neden oluyor. Kemiklere yerleşerek osteoporoz ve kemik kanserine yol açabiliyor. 2 yaşından küçük çocukların florürlü diş macunu kullanmaması gerekiyor. Florürlü diş macunlarının çok az miktarda kullanılması, asla yutulmaması, ağzın bol suyla çalkalanması önem taşıyor.
Dezenfektanlar su arıtımın da neden kullanılır?
Dezenfektanların su arıtımında kullanımının en önemli sebebi, su ile bulaşan hastalıklara engel olunması ve su kaynaklarındaki patojen organizmaların in aktive edilmesidir. Klorun su arıtımında sürekli bir proses halinde kullanımı ilk olarak Belçika’nın bir kasabasında 1900’lü yıllarda başlamıştır. ABD’de su arıtma tesislerinde filtrasyon ve dezenfeksiyonun uygulanması tifo ve kolera gibi su ile bulaşan hastalıkların azalmasını sağlamıştır. Ancak Rook (1974) ve Bellar ve Lichtenberg (1974)’in yaptığı çalışmalar sonucu içme sularının klorlanmasının bir sonucu olarak THM oluştuğu belirlenmiştir.
Doğal sulardaki organik maddeler içme suyu arıtımında kullanılan özellikle klor olmak üzere farklı oksidan ve dezenfektanlarla verdikleri reaksiyonlar açısından önemlidir. Doğal organik maddeler tüm yüzeysel sularda ve yeraltı sularında kompleks biyotik ve abiyotik reaksiyonların bir sonucu olarak bulunmaktadır. Bu nedenle doğal organik maddeler, makromoleküler hümik maddeler, daha küçük molekül ağırlıklı hidrofilik asitler, proteinler, yağlar, karboksilik asitler, amino asitler, karbonhidratlar ve hidrokarbonları içine alan organik maddelerin heterojen bir karışımıdır. Klor ham içme suyuna ilave edildiğinde, sudaki DOM’lerle reaksiyona girerek kloroform, mono‐, di‐ ve trikloroasetik asit ve diğer klorlu dezenfeksiyon yan ürünlerini (DYÜ) oluşturmaktadır. Eğer su belirli miktarlarda bromür içeriyorsa, klor bromürü hipobromöz aside okside edecek ve hipobromöz asit de DOM ile klorlu DYÜ’lere benzer şekilde bromoform (BF), bromlu asetik asitler ve diğer bromlu DYÜ’leri oluşturmak üzere reaksiyona girecektir. Sonuçta DOM ve bromür içeren ham içme sularına klorun ilave edilmesi klorlu, bromlu ve bromo‐kloro DYÜ’lerin oluşumu ile sonuçlanacaktır (Singer, 1999; Minear ve Amy, 1996). THM bileşiklerinin oluşumu propanon ve klor arasındaki reaksiyon ile tanımlanabilir.
Klorlu sularda propanon trikloropropanona kolaylıkla okside olmakta ve trikloropropanon özellikle yüksek pH değerlerinde hidroliz reaksiyonuyla CF’u oluşturmaktadır. Suda bromun bulunması halinde, bromlu propanonlar da oluşabilmektedir. THM bileşikleri hidrolizle diğer pek çok trihalojenli DYÜ bileşiğine veya ara ürünlere hidrolize olabilmektedir. Bu trihalojenli DYÜ’ler trihaloasetonitrilleri, trihaloasetaldehitleri ve bromlu trihaloasetik asitleri içermektedir (Xie, 2004).
Oluşan halojenli DYÜ’lerin dağılımı pek çok faktöre bağlıdır ve bunlar içerisinde en önemli olanları DOM’in miktarı ve karakteristikleri, pH, SUVA254, sıcaklık, bromür konsantrasyonu, klor/bromür oranıdır. DYÜ’lerin en yaygın iki türü THM ve HAA bileşikleri insan ve çevre sağlığı açısından oldukça sakıncalıdır. Klorlanmış içme sularının tüketimi, üriner ve sindirim sisteminde kanser gibi rahatsızlıklar ve diğer bazı sağlık sorunlarına neden olmaktadır (Lee ve diğ., 2004; Fawell, 1999). EPA, Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından DYÜ bileşikleri için pek çok sınırlamalar getirilmiş olup, özellikle son yapılan revizyonlarda maksimum limit daha düşük konsantrasyonlara çekilmektedir ve bu durum bu konunun insan ve çevre sağlığı açısından önemini ifade etmektedir.
Türkiye’de ise bu konuda yasal sınırlandırmaların yetersiz olmasının sebeplerinden en önemlisi konunun ciddiyetinin geniş kitlelerce bilinmiyor olmasıdır.
Yorum yap