Şiddet ve savaş tehdidi memleketi Burundi’ye geldiğinde, Oreni kocası olmadan dört küçük çocuğuyla birlikte Tanzanya’ya kaçmak zorunda kaldı. O da diğer mülteciler gibi sadece yaşama erişmek istiyordu.
“Tanzanya sınırına varmamız iki günümüzü aldı. Zordu çünkü yanımda dört çocuğum vardı. Yürüyüyorduk. Çok korkuyorduk çünkü bizim gibi kaçanları arayan insanlar vardı. Ama sınıra kadar geldik. Evden ayrılmak korkunçtu. Sahip olduğumuz her şeyi bıraktık ve mülteci olduk. “
Tanzanya’daki Nyarugusu Mülteci Kampı ‘na geldiklerinde Oreni ve çocukları korkmuş, bitkin ve çok susamışlardı. Bir kaç gün sonra, kamp alanlarında su temizliği olmadığını öğrendiler. Oreni, “İçtiğimizde çocuklar hastalandı ve bazıları kliniğe gitmek zorunda kaldı” diyor.
Bir süre sonra Water Mission, Oreni ve çocuklarının da bulunduğu Nyarugusu Mülteci Kampı’na temiz su gelmesini sağlayacak sistemler kurarak hem diğer mülteciler hem de Oreni’nin temiz suya erişimini sağladı.
“Burada temiz suyumuz var.Musluk sadece birkaç metre uzakta. Bu bizim için çok iyi oldu çünkü dört çocuğum var ve su güvenli. Tadı güzel! Güvenli suyu kullandığımızda, bu hastalık gider ve hayat daha iyi olur. “
Şimdi, Oreni’nin gelecek için daha büyük hayalleri var. Oreni, “Bugün çocuklarıma eğitim aldırmayı ve bir gün huzurlu bir şekilde yaşayabileceğim güzel bir yer olmasını hayal ediyorum” diyor. Kampta yaşam zor olsa da, şu anda yaşadığımız barış için minnettarım. Lütfen bunun gibi daha fazla su musluğu açın, böylece burada daha fazla insana yardım edilebilir! “
Geçtiğimiz yıl, küresel mülteci nüfusu, savaş, şiddet, zulüm veya diğer acil durumlar nedeniyle yerlerinden edilmiş ve sığınma ve güvenlik için ulusal sınırları geçmek zorunda kalan 70 milyondan 80 milyona çıktı. Eğer siz de Oreni gibi birçok mülteciler ve çocuklara temiz su sağlamak isterseniz buradan bağış yapabilirsiniz.
Temiz sularına erişmelerine çok sevindim umarım ilerde dahada yakınlarına gelir su
Sularına kavuşmuş çok güzel olmuş çok hoşuma gitti böyle faydalı bir iş yapanları her zaman taktir etmek lazım
Çok üzüldüm ya sonunda temiz suya kavuşmaları çok mutlu etti beni allah yardımcıları olsun
Su, insanoğlunun vazgeçilmez bir ana yapısıdır ve yaşam hakkıdır. Ücretsiz ve ayrım yapılmadan temin ettirilmesidir. Ne yazık ki gelişememiş yada gelişmeye açık olan insanlarımızın temel sorunu ise suya sahip olmaktır. Ne mutlu ki bize suya kavuşan insanlar bulduk ve onlara yaşam kaynağı sunduk.
Merhabalar çok güzel bir makale olmuş. yanlız beytullah bey su insanın anayapısı değil vageçemeyeceği yaşam kaynağıdır. Ne yazıkki herkes bu hakka sahip olamıyor. Dünyanın acı gerçeği. Şükretmemiz gerekiyor halimize rabbim yardımcıları olsun.
Tabi ki. Ama öncelikle sorumluluklarımız olması gerekir. Bir insanlığa önem vermemiz gerekir. Su kuyuları daima açmamız gerekir. insanlara yardımcı olmamız gerekir. Bir insanlığın belki de en büyük ayıbı bir küçük çocuğun suya kavuşamaması. ondan dolayı insanın yapı taşıdır. Yetişkin insan vücudunun yüzde 60-70 arası suya sahip olduğumuzu bilirsek su bizim için ana yapıdır. Hikmet bey önce suyun anatomisini araştırın.
İnsanlık susuz yaşayamaz su yaşam kaynağıdır. Tıpkı oksijen gibi. Kenyaya giden bi tanıdığım oralarda insanların 3 km su taşıdığını söylemişlerdi kuyudan. ve taşıyan bir çocuk : ( çok acı bi durum ve bunu bana anlatan kişi ben zor taşırken ordakiler buna alışmışlar bildiğin demişti. Bu daha da acınası. Öğrenilmiş çaresizlik resmen. İnsanlarımız yardımlarını aslında böyle yerlere yapmalı. Bu insanları su konusunda zenginleştirmekde yardım elimizde. Gücü yeten duyarlı her insan bu konuda destek olmalıdır güzel makale güzel sohbet oldu görüşmek dileğiyle : )
bakın akbaba olmaya gerek yok. orada ki insan yardım edeceğimize onun acziyetinin resmini paylaşmaya hiç gerek yok. timsah göz yaşı dökmeye de düşünmeyelim. geçmişin hatalarını ancak onların yaralarına merhem olarak çözebiliriz.
Gerçekten mükemmel bir hikaye sonuna kadar zevkle okudum çok beğendim emeğinize sağlık teşekkürler.
Dünya nüfusunun en az dörtte birinin aşırı derecede susuzluk çektiği, birçok ülkede çeşme suyunun dahi verilemeyecek derecede kuraklık yaşandığı açıklandı. Ülkelerin yaşadığı su sorununa göre sıralandığı listede Türkiye 32. sırada yer alıyor. Türkiye bu pozisyonu ile 2. en yüksek riskli kategoride bulunuyor.
Euronews’den Kerem Congar’ın aktardığı bilgiye göre, Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü (WRI) hazırladığı ‘su riski’ atlasında, su kıtlığı ve kuraklık görülen bölgeleri gösteren kapsamlı bir harita yayımladı. Buna göre dünyanın yaklaşık dörtte birinde kuraklık ve su sıkıntısı görüldüğü belirtilirken, küresel ısınmadan dolayı bu sıkıntının arttığı ve yakın bir zamanda Cape Town, Sao Paulo ve Chennai (Hindistan) gibi şehirlerde görülen önlenemez kuraklıkların yaşanabileceği kaydedildi.
WRI Başkanı Andrew Steer kimsenin konuşmadığı temiz içme suyu sorununun, dünyada yaşanan bir numaralı kriz olduğunu belirterek, “Bu sorunun sonucu olarak ortaya gıda sıkıntısı, iç karışıklıklar, göç ve mali istikrarsızlık görülüyor.” diyor.
Verilere göre dünyada 17 ülkede aşırı düzeyde su sıkıntısı yaşanıyor. Bunlar sırasıyla Katar, İsrail, Lübnan, İran, Ürdün, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirlikleri, San Marino, Bahreyn, Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Umman ve Botswana. Araştırmalar, bu ülkelerdeki temiz içme suyunun yüzde 80 oranda tarım, sanayi ve şehir belediyeleri tarafından kullanıldığını ortaya koyuyor.
Raporda su sorunun en çok Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde görüldüğü dikkati çekerken, 13’üncü sırada bulunan Hindistan’ın listede yer alan 16 ülkenin toplam nüfusunun 3 katı insanı barındırması bu ülkede yaşanan temiz su sıkıntısını gözler önüne seriyor.
Bunun yanında su sıkıntısı yaşayan 71’inci ülke olan ABD gibi devletlerin bazı bölgelerinde ya da bazı noktalarında (New Mexico Eyaleti) yine aşırı kuraklıkların yaşanabildiğinin altı çizildi.
Listeye göre Avrupa’da en çok su sıkıntısı çeken ülkeler sırasıyla San Marino, Belçika, Yunanistan, İspanya, Arnavutluk, Portekiz ve İtalya. Bu ülkeler de listede Türkiye ile birlikte aynı kategoride bulunuyor.
Dünyanın en az temiz su sıkıntısı çeken ülkeleriyse sırasıyla Surinam, Liberya, Jamaika, İzlanda, Norveç, Uruguay ve Paraguay. Listede Brezilya, Kolombiya, Panama, Finlandiya, Slovakya, Belarus ve İsveç gibi Güney Amerika ile Kuzey Avrupa ülkelerinin çoğunlukta olduğu görülüyor.
Araştırmalar dünyada yaşanan su sıkıntısını gidermek için 3 önemli konuya dikkat çekilmesi gerektiğini gösteriyor. Tarım için gerekli suyun daha randımanlı kullanılması, şehirlerde boru şebekeleri arasına temiz su havzaları inşa etmek ve suyun da tıpkı kağıt ve plastik gibi yeniden geri dönüşümünü sağlamak.
Orta Doğu’daki bazı ülkeler suyun arıtılması ve yeniden kullanılması konusunda diğer ülkelere örnek teşkil edecek çalışmalar içerisinde. Örneğin Umman’da atık suların yüzde 100’e yakını arıtılarak yüzde 78’i yeniden kullanılıyor.
Bahreyn, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez Ortaklık Konseyi üyesi ülkelerdeyse atık suların arıtılarak yeniden kullanma oranı yüzde 44 civarında.
Dünyanın su talebi önümüzdeki yıllarda büyük olasılıkla aniden yükselecek. Hızla büyüyen nüfus sebebiyle, insanlar, tarım arazileri ve şirketler tarafından yapılan tüketim daha da artacak. Daha fazla insan kentlere göç ederek, kaynakları daha da zorlayacak ve bu noktada, yeni oluşan orta sınıf, taleplerinin karşılanması adına, daha yoğun su kullanımı gerektiren gıda ve elektrik üretimi için ayaklanacak.
Ancak tüm bu suyun nereden geleceği hâlâ net değil. İklim değişikliğinin bazı alanları kuraklaştırırken, diğerlerini daha sulak hale getirmesi bekleniyor. Bazı bölgelerdeki yağış rejimlerinin uç değerlerinin yükselmesi ile, bu durumdan etkilenen topluluklar, çok daha büyük sel ve kuralık tehditleri ile karşı karşıya kalmaktadır.
Su arz ve talebine ilişkin değişiklikler yapılmasının gerekliliği kaçınılmaz olsa da, bu değişimin tüm dünyada ne şekilde yapılacağı kesin olmaktan çok uzakta. Bu noktada, Dünya Kaynakları Enstitüsü (World Resources Institute – WRI) tarafından yapılan ve türünün ilk örneği olan analiz, konuya yeni bir ışık tutuyor.
WRI, farklı iklim modelleri ve sosyoekonomik senaryoların birlikte kullanıldığı bir yöntem yardımıyla; 2020, 2030 ve 2040 yılları çerçevesinde, 167 ülke arasında gelecekte yaşanacak su sıkıntısını – yüzey suları için olan rekabet ve bu kaynakların tükenmesini gösteren bir ölçü – değerlendirip bir sıralama yaptı. Buna göre, 2040 yılında 33 ülkenin (listeyi aşağıda görebilirsiniz) son derece yüksek oranda su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağını ortaya kondu. Ayrıca, 2040 yılına kadar, Şili, Estonya, Namibya ve Botsvana’nın yaşayacağı su sıkıntısında önemli bir artış yaşanabileceği belirtildi. Bu, özellikle bahsi geçen ülkelerde bulunan işletmelerin, tarım alanlarının ve toplulukların, kıtlığa karşı bugün olduklarından çok daha savunmasız olabilecekleri anlamına gelmektedir.
2040 yılında en çok su sıkıntısı çekecek olması muhtemel 33 ülke arasından 14’ü Ortadoğu’da bulunmaktadır. Bu ülkelerden Bahreyn, Kuveyt, Filistin, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Suudi Arabistan, Umman ve Lübnan 5.0 üzerinden 5.0 puan ile son derece yüksek su sıkıntısı çekecek ülkeler sınıfına dahil olmaktadır. Dünyanın tartışmasız en az su güvencesine sahip olan bu bölge, mevcut durumda aşırı miktarlarda yeraltı suyu ve tuzdan arındırılmış deniz suyu kullanmakta olup, öngörülebilir gelecekte de çok sayıda su ile ilgili sorunla karşı karşıya kalacaktır.
Küresel ölçekte asıl dikkati bölgesel şiddet ve siyasi karışıklık çektiği için, su konusu ilgisiz gözükebilir. Ancak büyük olasılıkla, Suriye’deki kuraklık ve su sıkıntısı, ülkede 2011’de patlak veren iç savaşı körükleyen huzursuzluklara katkıda bulundu. Azalan su kaynakları ve süregelen kötü yönetimler sebebiyle, başta çiftçiler ve hayvancılıkla uğraşan kimseler olmak üzere 1,5 milyon insan geçim kaynaklarını kaybedip, topraklarını terk ederek kentsel alanlara göç etmeye zorlandı ve bu durum Suriye’nin genel istikrarsızlığının daha da artmasına yol açtı.
Aynı sorun diğer ülkelere de uzanmaktadır. Su, Filistin ve İsrail arasında çok uzun yıllardır süren çatışmaların önemli bir boyutunu oluşturuyor. Suudi Arabistan, uzun zamandır ihtiyacı olan tüm gıdayı kendisi üretmişken; su kaynaklarının tükeneceği korkusu ile bu durum tamamen değişti ve Suudi Arabistan hükümeti, halkını 2016 yılı itibariyle tahıl ithalatına tam bağımlı olacağını açıkladı. ABD Ulusal İstihbarat Konseyi, su ile ilgili sorunlarn, kilit konumdaki Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki istikrarsızlığı ve devletlerin başarısızlık risklerini önemli boyutta artıracağını ve bu durumun, bahsi geçen ülkeleri, ABD ile dış politika katılımlarından alıkoyacağını yazdı.
Dünyanın En Büyük Ekonomileri için Su Sıkıntısı
Muhtemelen 2040 yılında Ortadoğu’yu kaplayan aşırı su sıkıntısı ile karşı karşıya kalmayacak olsalar da; Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Hindistan gibi küresel süper güçler de kendilerine ait birtakım su riskleri ile yüzleşeceklerdir. Her üç ülkedeki yüksek su stresinin 2040 yılına kadar aşağı yukarı sabit kalacağı tahmin edilmektedir. Ancak, ABD’nin güneybatısı ve Çin’in Ningxia bölgesi gibi belirli alanlarda, su sıkıntısında yüzde 40 ila 70 oranında artış görülebilir.
Bu örnekler, ulusal düzeydeki veri kümelerinin kısıtlılığını yansıtmaktadır. Gelecekte yaşanacak su sıkıntısının, ülke çapında ortalama alınarak tek bir puan ile değerlendirmesi, yerel düzeydeki riskleri gizleyebilir; hatta en çok su kullanılan yerlerdeki su stresini hesaplamak için WRI’ün ağırlıklandırma algoritmasını kullanmak bile aynı problemi yaratabilir. WRI genellikle çoğu Aqueduct kullanıcısına, programın daha ayrıntılı bilgi sağlayan, standart alt havza seviyesinde çalışmalarını önermektedir. Ancak, ulusal portföylere sahip olan uluslararası ticari bankalar gibi bazı kullanıcılar, risk değerlendirme için ulusal göstergeleri kullanmak durumundadır; bu yüzden sıralamalar ve kümelendirilmiş puanlamalar oldukça önemlidir.
Gelecekteki iklim koşullarının ve kalkınma düzeninin önceden bilinmesi imkânsız olduğu için, bu ileriye dönük modeller özlerinde oldukça belirsizdirler. Gelecekteki iklim koşullarını tahmin edebilmek için en muhtemel veya en iyi senaryolara odaklanmak yerine, bu sıralamalar, su arzı ve talebi açısından tek bir olası geleceği gösterir.
Bu gelecek öngörü yöntemi, WRI tarafından, alanında önde gelen uzmanlara danışılarak özellikle seçildi; çünkü bu yöntem, uluslararası organizasyonlar, işletmeler ve finans kurumlarının riskleri azaltmak için adım atmalarına yardımcı olmak amacıyla sadeleştirilmiş fakat oldukça faydalı bilgileri bir arada sunmaktadır. Verilen bu bir dizi sıralandırma ve puanlama, aynı zamanda kullanıcıların makul bir iklim değişikliği ve su talebi senaryosuna daha etkin bir biçimde adapte olmalarına yardımcı olabilir.
Değişimi Yönlendiren Etmenler Nelerdir?
Su sıkıntısı çeken her ülke farklı faktörlerin oluşturduğu bir kombinasyondan etkilenmektedir. Örneğin Şili, kritik bölgelerinde artan sıcaklıklar ve değişen yağış düzeninin birleşik etkisi ile su kaynaklarında azalma yaşayacak ülkeler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda, Şili’nin 2010 yılında orta dereceli su stres düzeyinden, 2040 yılında son derece yüksek stres düzeyine çıkması öngörülmektedir.
Botsvana ve Namibya halihazırda iklim değişikliğine karşı savunmasız olan bir bölgenin içinde yer almaktadır. Su rezervleri sınırlı ve, sel ve kuraklık kaynaklı riskler yüksektir. Beklenen genel boyutta bir kuraklaşma ve artan yağış değişkenliğinin yanı sıra, Güney Afrika’da öngörülen sıcaklık artışları, büyük olasılıkla küresel ortalama değerleri aşacaktır. Su talebi göz önüne alındığında ise, Aqueduct projeksiyonlarına göre, bölgedeki kaygıları daha da tırmandıracak olan oranda, yüzde 40 ila 70 arasında – veya daha yüksek – artış beklenmektedir.
Etmenler ne olursa olsun, son derece yüksek seviyelerde su sıkıntısı, işletmelerin, tarım arazilerinin ve bölge sakinlerinin sınırlı mikarda suya son derece bağımlı olduğu ve rezervlerdeki en ufak değişime karşı dahi savunmasız oldukları bir ortam yaratmaktadır. Bu gibi durumlar, ulusal su güvenliğini ve ekonomik büyümeyi ciddi ölçüde tehdit eder. Ulusal ve yerel yönetimler, Kasım’da Paris’te gerçekleşecek olan iklim zirvesinde, iyi tasarlanmış ulusal iklim eylem planları ortaya koymalı ve uluslararası iklim anlaşmalarını desteklemelidirler. Hükümetler, büyük önem taşıyan sürdürülebilir su kaynaklarının korunmasına yardımcı olacak yönetim ve koruma uygulamaları ile önümüzdeki yıllarda da müdahalelerine devam etmelidirler.
Yüzde 70’i sularla kaplı dünyada, nüfusun yüzde 40’ını barındıran 80 ülkede su sıkıntısı yaşanıyor.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) raporlarına göre, dünyanın yüzde 70’i sularla kaplı olmasına rağmen erişilebilir tatlı su dünyadaki toplam suyun ancak yüzde 1’ini buluyor.
Küresel su ihtiyacının 2050’de bugüne göre yüzde 30 artacağı tahmin ediliyor. Halen dünya nüfusunun yüzde 40’ını barındıran 80 ülkede su sıkıntısı çekiliyor.
Su kıtlığı çeken yaklaşık 1,9 milyar insan sayısının 2050’de 3 milyara çıkması bekleniyor.
İnsan etkilerinden dolayı 20’nci yüzyılın başından beri doğal sulak alanların yaklaşık yüzde 70’inin yok olduğu belirtiliyor.
Su kaynakları, büyüyen ekosistemin ve artan insan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Nehirler, göller ve yer altı su kaynakları kuruyor veya kullanılamayacak kadar kirleniyor.
Sudan kaynaklı hastalıklarla ölenlerin sayısı 2 milyon
Su kaynaklarının yok olması bazı ekosistemleri de tehlikeye sokuyor. Bir zamanlar dünyanın 4’üncü büyük tatlı su gölü olan Orta Asya’daki Aral Gölü’nün yalnızca 40 yıl içinde mevcut hacminin yaklaşık yüzde 90’ını kaybettiği biliniyor.
Dünyada atık suların yüzde 80’inden fazlası arıtılmıyor ve yaklaşık 1,8 milyar insan herhangi bir arıtım süreci geçirmemiş suları içmek zorunda kalıyor.
Temiz olmayan su, 2,4 milyar insan için kolera, tifo gibi hastalıklara yol açıyor. Her yıl çoğunluğu çocuk olan 2 milyon insan, sudan kaynaklanan hastalıklardan hayatını kaybediyor.
Su kıtlığının 3 nedeni
Bilinçsiz tarımsal sulama, kirlilik ve nüfus artışı su kıtlığının başlıca nedenleri arasında gösteriliyor.
Dünyanın erişilebilir tatlı sularının yüzde 70’i tarımda kullanılırken, verimsizlik ve yanlış tarım yöntemleri nedeniyle kullanılan suyun yüzde 60’ı israf ediliyor.
Hindistan, Çin, Avustralya, İspanya ve ABD gibi gıda üretiminde başta gelen birçok ülke su kaynaklarının sınırlarını zorluyor.
Su kıtlığının bir diğer nedeni olan kirlilik ise çiftlikler, arıtılmamış atık su, endüstriyel atıklar ve tarımda kullanılan gübre ve pestisitler gibi birçok nedenden kaynaklanıyor. Oluşan kirlilikten yer altı suları da etkileniyor.
Son 50 yılda insan nüfusunun iki katından fazla artması ve beraberindeki gelişmeler, tatlı suyun bilinçli kullanımı konusundaki endişeleri de artırıyor. Gıda, barınak, giysi, emtia ve enerji üretiminin yükselmesi su kaynakları üzerinde ek bir baskıya neden oluyor.
Türkiye yüksek risk grubunda
Türkiye, kişi başına düşen yıllık yaklaşık bin 519 metreküp su miktarıyla “su azlığı çeken ülkeler” kategorisinde yer alıyor.
Türkiye İstatistik Kurumunun 2030 yılı için 100 milyonluk nüfus tahmini göz önünde bulundurulduğunda, mevcut su miktarı ve tüketimi sabit kaldığında kişi başı kullanımın yıllık bin 120 metreküp civarında olacağı öngörülürken, ülke “su fakiri” olma riski taşıyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün gelecekte tarımda su alanında risk yaşayacağını öngördüğü ülkeler raporunda Türkiye orta-yüksek risk grubunda yer alıyor. Tarımda yaşanacak su tehlikesi endeksine göre Türkiye, 2024-2050 döneminde en çok risk taşıyan ilk 15 ülke arasında gösteriliyor.
Dünyada 2,1 milyar kişi temiz su imkanından yoksun
DAHA FAZLA VAR
Dünya genelinde 2030’a kadar 700 milyon kişinin su kıtlığı nedeniyle yaşadıkları bölgelerden göç etmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor.
Dünyanın yüzde 70’i sudan oluşuyor. Ancak bu suyun yalnızca yüzde 2,5’i tatlı su iken iklim değişikliği, endüstriyelleşme ve nüfus artışı nedeniyle yerküredeki kullanılabilir su kaynaklarının tasarrufu giderek önem kazanıyor.
Dünyada su kaynaklarının yüzde 97,2’si okyanuslar, yüzde 2,15’i buzullar, yüzde 0,26’sı yer altı suları, yüzde 0,009’u tatlı su gölleri, yüzde 0,008’i kapalı denizler, yüzde 0,005’i topraktaki nem, yüzde 0,001’i atmosferdeki su ve yüzde 0,0001’i ise akarsulardan oluşuyor.
Her bölgenin kendine yetecek kadar suyu bulunsa da tatlı su kaynakları dünyada eşit şekilde dağılmıyor. Bu da tatlı su kaynaklarının kıtalar, bölgeler ve hatta ülke içinde farklılık gösterdiği anlamına geliyor.
Okyanusya en kuru kıtalardan biri
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütüne (FAO) göre, Amerika kıtası dünyada yıllık olarak yenilenebilir tatlı su kaynaklarının yüzde 46’sına sahip. Bu nedenle de dünyada su bakımından en zengin kıtaların başında geliyor. Kıtada, kişi başına yenilenebilir tatlı su kaynakları günde ortalama 55 bin 500 litreden oluşuyor.
Okyanusya ise yıllık yenilenebilir tatlı su kaynaklarının yalnızca yüzde 2’sini barındırdığından yerküredeki en kuru kıtalardan birini oluşturuyor. Ancak düşük nüfus yoğunluğu nedeniyle kişi başına düşen tatlı su miktarı birçok bölgenin önünde.
Asya, günlük 7 bin 750 litre ile kişi başına düşen yenilenebilir tatlı su kaynakları miktarı bakımından en düşük bölgelerden biri.
Günlük kişi başına düşen yenilenebilir tatlı su kaynakları Kuzey Afrika’da 750 litre iken Arap Yarımadasında ise 230. Kuveyt ise günde 16 litre ile en az kişi başına yenilenebilir tatlı su kaynağına sahip.
159 milyon kişi su ihtiyacını yüzey sularından karşılıyor
Dünyanın farklı bölgelerinde milyarlarca kişi ev ve iş yerlerinde temiz ve güvenlik suya erişemiyor. Ayrıca okullarda da bu sıkıntı yaşanıyor. Uluslararası birçok örgüt, özellikle kadınlar, çocuklar, yerliler ve mülteciler gibi dezavantajlı grupların temiz suya erişimlerinin hala kısıtlı olduğuna dikkat çekiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, dünyada 2,1 milyar kişinin evinde temiz su bulunmuyor.
Bu kişilerin 844 milyonu temel içme suyu ihtiyacını karşılamakta güçlük çekerken, çoğunluğu Sahra Altı Afrika’da olmak üzere 263 milyon kişi musluktan su temin edebilmek için yarım saat beklemek zorunda kalıyor. Ayrıca, 159 milyon kişi de su ihtiyacını yüzey sularından karşılıyor.
700 milyon kişi göç etmek zorunda kalabilir
UNICEF’e göre ise dünyada her 4 ilk okuldan biri temiz içme suyu imkanından yoksun. Bunların yanı sıra her gün 700’den fazla 5 yaşın altındaki çocuk, hijyenik olmayan sudan kaynaklı ishalden yaşamını yitiriyor.
DSÖ, dünyada temiz ve güvenli suya erişimi bulunmayan kişilerin yüzde 80’inin kırsal bölgelerde yaşadığını belirtiyor. Aynı zamanda zenginler, suya ulaşmak için daha az maliyet öderken, fakirler ise aynı hizmete sahip olabilmek için daha fazla para ödemek zorunda kalıyor.
FAO verilerine göre, gelişmiş ülkelerde evsel ihtiyaçlar için kişi başına günde 800 litreye kadar su tüketilirken, gelişmemiş ülkelerde bu oran 10’a kadar düşüyor.
Dünya nüfusunun yarısının 2025’e kadar su kaynaklarının kısıtlı olduğu bölgelerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Küresel Su Enstitüsü’nün verileri, 2030’a kadar 700 milyon kişinin su kıtlığı nedeniyle yaşadıkları bölgelerden göç etmek zorunda kalacakları uyarısında bulunuyor.
Tarımda etkin sulamanın önemi
Temiz suya erişim 21. yüzyılda insanlığın en önemli ortak meselelerinden birini oluşturuyor.
Dünya genelinde suyun yüzde 70’i tarım, yüzde 20’si endüstri ve yüzde 10’u da evsel olarak kullanılıyor. Yerküredeki suyun yaklaşık yüzde 70 tarımda tüketilmesi bu alanda doğru ve etkin kullanımın önemini gündeme getiriyor
FAO verileri, 2030’a kadar gelişmekte olan ülkelerdeki sulanan alanların yüzde 34 oranında artacağına dikkat çekiyor.
Sulama yöntemlerindeki geliştirme ve iyileştirmeler neticesinde ise tarım sulamalarında kullanılan su miktarının yalnızca yüzde 14 artabileceğini belirten FAO, bu nedenle verimli, etkin ve sürdürülebilir sulama yöntemlerinin önemini vurguluyor.