1. Suyun insan, hayvan veya bitki sağlığına zararlı kimyasallarla veya diğer tehlikeli maddelerle kirlenmesine su kirliği denir. Su kirliliği, su kütlesi çevresel etkenlerden dolayı kirlendiği zaman ortaya çıkar. Plastik şişeler, metal kutular, lastikler, kontaminasyon ve suya atılan her türlü atık suDevamını oku

    Suyun insan, hayvan veya bitki sağlığına zararlı kimyasallarla veya diğer tehlikeli maddelerle kirlenmesine su kirliği denir.

    Su kirliliği, su kütlesi çevresel etkenlerden dolayı kirlendiği zaman ortaya çıkar. Plastik şişeler, metal kutular, lastikler, kontaminasyon ve suya atılan her türlü atık su kütlesinin kirlenmesine neden olur. Aynı zamanda fabrikalardan, arabalardan, hava kirliliğinden, çiftliklerden, kanalizasyonlardan ve arıtma tesislerinden su yoluna karışan kimyasallar da su kütlesini kirletir.

    Su kirliliği, suyu kirletici maddelerin su ekosistemleri tarafından emme ya da ortaya çıkarma kapasitesine sahip olmadığında ortaya çıkar. Nüfusun ve sanayileşmenin artması ile birlikte su kirliliği de artar.

    Su Kirliliği Nedenleri ve Nasıl Önlenir Çözüm Yolları

    Su kirliliği oluşumunda insanın etkisi çok büyüktür. Hızlı kentleşme, nüfus artışı, fabrika atıklarının suya karışması ve sanayileşmenin yaygınlaşması ile birlikte su kaynaklarımız her geçen gün biraz daha kirleniyor. Su kirliliği, insan sağlığını da tehdit eder. Bu nedenle öncelikle su israfının önüne geçilmeli, doğada zor kaybolan arıkları suya atılmamasına özen göstermeli ve evsel atıkların kontrollü bir şekilde atılması gerekir. Doğada zor parçalanan deterjan, gübre ve kimyasal ilaçların kullanımının azaltılması gerekir.

    Su kirliliğini arttıran başlıca etkenler

    • Denize atılan çöpler,
    • Denizde petrol arama çalışmaları,
    • Kimyasal gübreler ve böcek ilaçları,
    • Madencilik,
    • Gemilerin yakıt tüketimi,
    • Kimyasal madde ayrıştırma ve arıtması olmayan sanayi kuruluşları,
    • Bilinçsiz şehirleşme,
    • Hayvansal atıklar,
    • Radyoaktif atıklar,
    • Su tüketimi ve temizliği hakkında bilinçsizlik

    Su Kirliliğinin Sonuçları

    Su kirliliği, tüm insanlığı etkileyen küresel bir sorundur. Su kirliliğinin önüne geçilmediği zaman önemli sorunlar ortaya çıkarır. Bu sorunlar çözülmezse insan sağlığı büyük bir tehditle karşı karşıya kalır ve ileride su bile içemeyecek hale gelebiliriz. Bu nedenle su kaynaklarını bilinçli ve doğru bir şekilde kullanılmadığı takdirde insan sağlığına büyük bir tehdit oluşturur. Kirlenen suların kokusu ve görüntüsü hemen değişiyor ve çevreye rahatsızlık vermeye başlıyor.

    Özellikle de lavabolara atılan dönmüş yağlar, deterjanlar ve yemek artıkları birikerek suya karışıyor. Bu da önlenmesi zor sonuçlara yol açıyor. Soluduğumuz havanın bile %70’ini suda yaşayan canlılar üretiyor. Bu da demek oluyor ki su hayattır ve suyun her dönem büyük bir özenle korunması gerekir.

    Suyun kirlenmesiyle beraber ekolojik denge de bozulur. Hem insanları hem de diğer canlıları doğrudan etkileyecek olan bu durumun sonucunda suda yaşayan pek çok canlı yok oluyor. Aynı zamanda suyun kirlenmesi ile birlikte içme suyunda da önemli bir azalma gözlemleniyor.

    Su Kirliliğinin Çevreye ve Hayvanlara Etkisi

    Su kirliliği bulaşıcı hastalıkların yayılmasına neden olur. Tarımda kullanılan su eskisi kadar temiz olmayacağı için tarım ürünleri de eskisi kadar kaliteli olmaz. Hayvanlar da kirli su içtiği zaman çeşitli hastalıklara yakalanarak ölebilirler. Bu nedenle su kaynaklarını korumada ve kullanmada çok dikkatli, bilinçli ve sorumluluk sahibi olmak gerekir. Su kaynakları kirlendiği zaman tüm canlılar bundan olumsuz bir şekilde etkilenir. Suda yaşayan pek çok canlının soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalır.

    Su Kirliliği Nasıl Önlenir?

    Su kirliliğini önlemek için toplumu öncelikle bu konu hakkında bilinçlendirmek gerekir. Aynı zamanda büyük sanayi kuruluşlarının atıklarını doğrudan denize bırakmasını önleyecek sistemler geliştirerek atıkları ayrıştırıcı ve arındırıcı teknolojiler kullanmak gerekiyor.

    Ülkemizde herkes üzerine düşen görevi bilir ve bilinçli bir şekilde su tüketimi yaparsa su kirliliği de büyük ölçüde azalır. Gemilerin atıklarını denize bırakmalarını ve insanların da yiyecek ve içecek artıklarını denize atmasına engel olmak gerekir.

    Temiz bir doğa, mutlu ve sağlıklı nesiller için gereklidir. Çocuklarına daha yaşanabilir bir dünya bırakmak isteyen her insan bu bilinçle hareket etmelidir.

    Güvenli içme suyu makalemizi okumak ister misiniz.

    Daha az gör
  2. Arıtma cihazları birkaç nedenden kaynaklı ses yapar konuyu tam olarak detaylandırırsanız daha iyi yardımcı olabiliriz. örneğin varsa cihazın modeli, markası, açık kasa, kapalı kasa mı, tank haç mi, pompalı, pompasız mı gibi çeşitli bilgiler... Arıtma ses problemi nedenleri Devamlı su alırken musluktDevamını oku

    Arıtma cihazları birkaç nedenden kaynaklı ses yapar konuyu tam olarak detaylandırırsanız daha iyi yardımcı olabiliriz. örneğin varsa cihazın modeli, markası, açık kasa, kapalı kasa mı, tank haç mi, pompalı, pompasız mı gibi çeşitli bilgiler…

    Arıtma ses problemi nedenleri

    1. Devamlı su alırken musluktan bu ses geliyorsa su tankınız arızalıdır.
    2. Ara ara musluktan belli bir miktar su altıktan sonra kısa süreli ses geliyor ve sonra geçiyor ise cihazda kullanılan şatof valf kaynaklıdır. Şatof valfi değişim yaptığınızda düzelir. şatof sesleri genelde yüksek şebeke suyu basınçlarında çok karşılaşılıyor. şebeke suyunun basıncını cihaza giriş bölümünden basınç düşürücü ile 4 bara ayarlayabilirsiniz.

    tüm bunların haricinde detaylı ses sorunları için linkteki konuyu takip ediniz. su arıtma cihazı ses sorunları

    Daha az gör
  3. Royal Green  Softlime tam otomatik su yumuşatma sistemi ile binanızı yada dairenizi kirecin etkilerinden %99 olarak kurtulursunuz. Softlime  Su yumuşatma cihazımız müstakil evlere, apartman bina girişlerine yada montaj için müsait olan tüm daireler için uygundur. Sert su kullanımı sonucunda ev yadaDevamını oku

    Royal Green  Softlime tam otomatik su yumuşatma sistemi ile binanızı yada dairenizi kirecin etkilerinden %99 olarak kurtulursunuz. Softlime  Su yumuşatma cihazımız müstakil evlere, apartman bina girişlerine yada montaj için müsait olan tüm daireler için uygundur.

    Sert su kullanımı sonucunda ev yada işletmelerinizde birçok sorun ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Yumuşatma sistemleri kullandığınız cihazları kireçli suyun zararlarına karşı korurken ayrıca genel boru hatlarınızda kirecin sebep olduğu daralma, tıkanma, delinme ve aşınmaları engeller.

     

     

    Softlime su yumuşatma cihazı nedir nasıl çalışır?

    Softlime su yumuşatma cihazı, suya sertlik veren suda bulunan çözünmüş Ca (Kalsiyum) ve Mg (Magnezyum) iyonları sertliğe neden olur. İyon değişimi yöntemiyle suya sertlik veren bu iyonların alınması işlemine yumuşatma adı verilir. Sert su, enerji sarfiyatını, temizlik maddesi kullanımını ve kimyasal maddelerin tüketimini arttırır. Ayrıca tesisatlar da ve ısıtıcı cihazlarda, çamaşır, bulaşık, ütü gibi makinalarda telafisi mümkün olmayan arıza oluşturur.

    Softlime Su Yumuşatma Cihazı ile Yumuşak Suyun Faydaları Nelerdir?

    • Yumuşak bir suya sahip olmak tasarruf sağlar. Daha az sabun ve temizlik malzemesi kullanılır. Bütçenizdeki tasarruf otomatik olarak gerçekleşir.
    • Su tesisatınız daha uzun ömürlü olur. Sert su tesisatta mineral kalıntılarına yol açar. Yumuşak suda ise bu kalıntılar olmaz. Su basıncı ve tazyiği azalmaz. Set suda kalorifer tesisatındaki kireçlenme yakıt tüketiminin artmasına sebep olur.

    • Su ısıtma araçları daha uzun ömürlü hale gelir. Sert suyun bıraktığı tortu ve kireç birikintilerini bırakmaz. Isıtıcınızda kireç kalıntıları olmadığında en az %20 enerji tasarrufu sağlar.
    • Tıraş yanmalarını azaltır. Yumuşak su tıraş bıçağının daha kolay hareket etmesini sağlar. Tıraş bıçağınızın da ömrünü uzatır.
    • Su kullanan tüm cihazların ömrü uzar. Kahve, çay makinasından, nemlendirici buhar makinesine, tüm araçların ömrü uzar.
    • Yumuşak suyla yapılan yemekler daha lezzetli olur. Sertlik mineralleri yemeklerde istenmeyen bir tat verir. Sert su ile yapılan buz buğulu bir görünümde olur, yumuşak su ile yapılan buzlar kristal görünümünde olur.

    • Muhtemelen yumuşak su kullandığınızda fark ettiğiniz ilk şey daha az temizlik malzemesi alıyor olmanızdır. Bulaşık deterjanı, şampuan, çamaşır deterjanı ve sabunu daha az kullanırsınız. Bunun sebebi yumuşak suyun çok güçlü temizleyici bir güç olmasıdır. Daha az kullanıp daha iyi sonuç alırsınız.
    • Elbiseleriniz uzun ömürlü ve parlak olur. Sert su mineralleri kumaşta bırakır. Bu ise onların donuk ve kirli görünmesine sebep olur. Çamaşır makinenizde daha uzun ömürlü olur.
    • Lekeler ve halkalar banyoda oluşmazlar.
    • Bardak ve tabaklarda çizgiler oluşmaz.
    • Sert suyun bıraktığı film tabakası ve sabun kalıntıları olmadığı için kirli yerler ve duvarlar daha kolay ve hızlı temizlenir.
    • Yumuşak suyla banyo yaptığınızda cildiniz daha yumuşak olur. Banyodan ve duştan cildinizde gerçek temizliği hissederek ve yenilenmiş olarak çıkarsınız. Aynı zamanda pürüzlü ve kuru cilt özelliklerini azaltır.
    • Eğer saçınızı boyuyorsanız rengi uzun süre parlaklığını korur.

    Dowex Reçine

    Softlime Su Yumuşatma Sistemini ECA Basınç Düşürücü Valf İle Birlikte Gelir

    ECA basınç valfi şebeke suyunuzda yada su kaynağı ne olursa olsun basınç yükslediğinde Softlime su yumuşatma sistemine hep aynı sabit basınç ile suyu iletir bu sayede yumuşatma sistemi ve diğer parçaları yüksek basınca karşı korur. ECA basınç düşürücü valfimiz TSE standartlarında olup sertifikalar kısmından TSE belgesini inceleyebilirsiniz.

    ECA Manometreli Basınç Düşürücü Valf

    Softlime Otomatik Su Yumuşatma Filtresi Çalışma Şekli:

    • Sert su, reçine yatağından yukarıdan aşağıya doğru akar
    • Reçine içinden geçerken suya sertlik veren iyonlar (Ca++ ve Mg++ ) reçineye bağlanır
    • Bu iyon değişim işlemi reçine tamamen Ca++ ve Mg++ ile dolana kadar devam eder.
    • Doymuş olan reçine Na+ ile yer değiştirilip, rejenere edilmezse sert su kaçakları başlar.
    • Reçinenin rejenerasyonu derişik tuz çözeltisi (Sodyum Klorür) ile yapılmaktadır.

    Su Yumuşatma Sistemi çalışma servis modu

    Softlime Otomatik Su Yumuşatma Filtresi Rejenerasyon (Reçine Yenileme Temizleme) İşlemi

    • Zaman kontrollü ve Debi kontrollü
    • Rejenerasyon işlemi için kullanılan tuzlu su, filtre ile beraber verilen tuz tankından çekilir.
    • Kullanılan tuz tabletleri rafine edilmiş, % 99 NaCl içeren ve suda çözündüğünde suyun üzerinde kirlilik bırakmayan özellikte olmalıdır.
    • Rejenerasyon işlemi ters yıkama, tuzlu su çekme, yavaş durulama, hızlı durulama ve tuz tankını tekrar su ile doldurma işlemlerinden oluşmaktadır.

    Ters yıkama

    Softlime su yumuşatma cihazı ters yıkama modunda nasıl çalışır

    Filtrede su akış yönü aşağıdan yukarıya doğru olan bu aşamada reçine tanecikleri hareketlenerek araları açılmaktadır. Bu işlem yüksek akış hızında yapılmaktadır.

    Tuzlu su çekme

    Filtrede su akış yönü yukarıdan aşağıya doğru olup, düşük akış hızında gerçekleşmektedir. Konsantre tuzlu su ventüri sistemi ile Kaba partikül filtresinin çıkışından gelen su yardımıyla reçinenin içinden geçerek iyon değişimi gerçekleşir. Reçineye bağlı olan Ca++ ve Mg++ tuzlu suda bulunan Na+ ile yer değiştirir. Reçineye tekrar bağlanan Na+ ile reçine yeniden suyu yumuşatacak hale gelir.

    TUZLU SU ÇEKME VE YAVAŞ DURULAMA MODU

    Yavaş durulama

    Tuzlu suyun tamamı çekildiğinde taze su yukarıdan aşağıya doğru reçinenin içinden akmaya devam eder ve tuzlu suyu drenaja akıtır. Yavaş durulama süresi tuzlu su çekme süresinin üç katı olmalıdır.

    Hızlı Durulama

    Softlime su yumuşatma cihazı hızlı durulama modu

    Tuzlu suyu tamamen reçineden uzaklaştırmak için yüksek akış hızında yapılan bir işlemdir. Böylece yumuşatıcı filtre servise girmeden önce reçine yatakları düzenlenmiş olur. Tüm bu işlemleri softlime su yumuşatma sistemi otomatik olarak yapmaktadır.

    Sertlik Kontrolü

    Yumuşatma filtresinden sonra alınan su numunesinde sertlik olmamalıdır. Sertlik olması durumunda filtre tekrar rejenerasyona alınmalı ve işlemin doğru gerçekleşip gerçekleşmediği kontrol edilmelidir.

    Softlime Su Yumuşatma Cihazı Ürün Ölçüleri:

    Softlime su yumuşatma cihazı ölçüleri

    Daha az gör
  4. Malnutrisyon, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir sağlık problemidir. Sadece az beslenme değil, çok fazla ancak tek tip veya yanlış yiyeceklerle beslenme, enfeksiyonlar ve buna bağlı malabsorbsiyon (gıdaların mide ve bağırsaklardan emilimindeki bozukluk) ile de ilişkilidir. Gelişmekte olanDevamını oku

    Malnutrisyon, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir sağlık problemidir. Sadece az beslenme değil, çok fazla ancak tek tip veya yanlış yiyeceklerle beslenme, enfeksiyonlar ve buna bağlı malabsorbsiyon (gıdaların mide ve bağırsaklardan emilimindeki bozukluk) ile de ilişkilidir. Gelişmekte olan ülkelerde beslenme bozukluğu ve kirli sular; özellikle çocuklarda tekrarlayan ishallere yol açarak malnutrisyona neden olur. Toplumsal ayaklanmalar ve savaşlar su kaynaklarına yapısal hasarlar verip, onların kontaminasyonuna neden olarak malnutrisyonun artmasına yol açarlar.

    Malnutrisyonun tüm formları hastalık ve erken ölüm riskini arttırır. Örneğin protein enerji malnutrisyonu, gelişmekte olan ülkelerde 5 yaş altı çocuk ölümlerinin yarısından sorumludur. Hastalığın ağır formları marasmus (kronik yağ, kas ve doku kaybı), kretenizm ve iyot eksikliğine bağlı beyin hasarı, vitamin A eksikliğine bağlı körlük artmış enfeksiyon riski ve ölümdür.

    Güvenli su kaynakları, hijyen ve sanitasyonun yeterli olmamasına bağlı olarak infeksiyonlara maruz kalan kişilerde beslenme bozulur. Sekonder malnutrisyonda ishali olan kişiler sık dışkılamaya bağlı olarak, aldıkları besinlerden tam olarak yararlanamazlar.

    Kronik beslenme yetersizliği dünya üzerinde yılda ortalama 792 milyon insanı etkilemektedir. Etkilenme oranı gelişmekte olan ülkelerde %20’ye kadar çıkabilmektedir. Malnutrisyon tüm yaş gruplarını etkilemekle birlikte, temiz su, uygun sanitasyon, yeterli sağlık hizmetlerine ve sağlık eğitimine ulaşamayan yoksul kişiler arasında daha yaygındır. Protein-enerji malnutrisyonlu çocukların %70 den fazlası Asya’da, %26’sı Afrika’da ve Karaibler’de yaşamaktadır.

    Korunma:

    • Su kaynaklarının kontrolu, sanitasyon ve hijyen kurallarının uygulanması,
    • Sağlıklı beslenme için eğitim,
    • Endüstriyel ve tarımsal gelişmenin malnutrisyonu arttırmaması,
    • Yoksullara yeterli ve sağlıklı besin sağlanması ile mümkündür.
    Daha az gör
  5. Suda Boğulma

    Boğulma, su içinde kalma sonucu ölüm olarak tanımlanır. Boğulmanın, kuru ve yaş olmak üzere iki türü vardır. Yaş boğulmada kişinin solunum yollarına su girer ve dolaşım sistemi işlevini yapamaz hâle gelir. Daha nadir görülen kuru boğulmada ise solunum yolları spazma bağlı olarak kapanır. Boğulma vücDevamını oku

    Boğulma, su içinde kalma sonucu ölüm olarak tanımlanır. Boğulmanın, kuru ve yaş olmak üzere iki türü vardır. Yaş boğulmada kişinin solunum yollarına su girer ve dolaşım sistemi işlevini yapamaz hâle gelir. Daha nadir görülen kuru boğulmada ise solunum yolları spazma bağlı olarak kapanır. Boğulma vücutta nörolojik hasara yol açar. İyileşme; hızlı kurtarma ve resusitasyona (canlandırma uygulamasına) bağlıdır.

    Çocuk boğulmaları genellikle çocukların erişkin gözetiminde olmamalarından kaynaklanır. Çocuklar sadece havuz, göl ve denizde değil aynı zamanda su birikintilerinde ve küvette de boğulabilir. Biraz yüzme bilen çocuklar kendi kapasitelerinin üstünde girişimlerde bulunabilir, yüzerken tehlikeli hareketler yapmaya çalışabilirler. Pek çok ülkede çocuk ve erişkinlerde yüzme öncesi alkol alımı boğulmanın en sık nedenidir. Can yeleklerinin kullanılmaması, bot, kano ve yat kazaları da boğulma ile ilişkili bulunmuştur.

    Tüm boğulmalarda ölüm oranı yüz binde 8,4 civarındadır. Boğulma istatistikleri kazara boğulmaların yanı sıra, intihar ve cinayetleri de kapsar.

    Erkekler ve çocuklar boğulma istatistiklerinde ön sıralarda yer almaktadır.

    Boğulma, 5-14 yaş grubu çocuklarda 4. en sık ölüm nedeni iken, 5 yaş altı grupta 11. sıraya gerilemektedir. Erkeklerdeki yüksek riskin nedeni yaşam tarzına ve mesleki aruziyete bağlanmıştır. 15-44 yaş grubunda boğulma, ölüm sebepleri arasında 10. sırada yer almaktadır. Alkol kullanımı;

    ABD’deki gençler ve erişkinler arasında su ile ilişkili ölümlerin %25-50’sinden sorumlu tutulmaktadır.

    Korunma:

    Çocuk ve erişkinlere yüzme öğretilmesi boğulmadan korunmada en önemli yöntemdir. Ayrıca, yüzme esnasında karşılaşılabilecek çeşitli risklere karşı eğitim verilmesi de boğulma riskini azaltma açısından önemlidir.

    Diğer önlemler şöyle sıralanabilir:

    • Baş seviyesinden daha derin sularda yüzmemek,
    • Açık ve kapalı tüm su alanlarında çocukların erişkin gözetiminde olması,
    • Tek başına veya gözden uzak yerlerde yüzmemek,
    • Halka açık yüzme alanlarında cankurtaran bulundurulması,
    • Açık sularda yüzen ve iyi yüzme bilmeyen çocuk ve erişkinlerin can yeleği kullanması,
    • Yüzme öncesi alkol alınmaması,
    • Havuzlarda emme deliklerinin yapısının ve seviyesinin güvenli hale getirilmesi,
    • Deniz vasıtalarında uygun kurtarma malzemelerinin bulunması, mürettebata ve yolculara yeterli bilgi ve eğitim verilmesi,
    • Özellikle havuz ve su kaynaklarında çalışanlara kalpakciğer canlandırma yöntemlerinin öğretilmesi
    Daha az gör
  6. Fluorozis

    İçme suyu ile aşırı miktarda flor alınması, diş ve kemikleri etkileyen fluorozise neden olabilir. DSÖ, florun 1,5 mg/L düzeyine kadar olan miktarlarını kabul edilebilir bulmuştur. Orta derecedeki miktarlar dişler üzerinde (dental) olumsuz etkiler oluştururken, uzun süre yüksek miktarlarda flor alınmDevamını oku

    İçme suyu ile aşırı miktarda flor alınması, diş ve kemikleri etkileyen fluorozise neden olabilir. DSÖ, florun 1,5 mg/L düzeyine kadar olan miktarlarını kabul edilebilir bulmuştur. Orta derecedeki miktarlar dişler üzerinde (dental) olumsuz etkiler oluştururken, uzun süre yüksek miktarlarda flor alınması potansiyel olarak ağır iskelet problemlerine yol açabilir. Paradoksik olarak, düşük miktarlarda flor alımının dental taşıyıcılığı önlediği tespit edilmiştir. Klinik dental fluorozis, dişlerde boyanma ve noktalanma ile karakterizedir. Benzer şekilde, düşük proteinli diyet, malnutrisyon, vitamin A ve D eksikliği gibi durumlarda da dişlerde enemal opasiteler görülebilir.

    Ancak, 6 yaşından sonraki flor maruziyetleri dental fluorozise yol açmaz. İskelet fluorozisinde flor, uzun vadede ilerleyici tarzda kemiklerde birikir. İskelet fluorozisinin erken belirtileri, eklemlerde ağrı ve hareket kısıtlılığıdır. Ağır olgularda kemik yapısı değişebilir, ligamentler kalsifiye olabilir ve ağrılar ortaya çıkar.

    Akut yüksek doz flor maruziyeti ani karın ağrısı, aşırıtükürük salgılanması, bulantı ve kusmaya neden olabilir; nöbetler ve kas spazmları da görülebilir.

    Fluorozisten etkilenen insanlar için genellikle birden fazla klor kaynağına maruziyet (besinler, su, endüstriyel atık gazlar, aşırı miktarda diş macunu kullanımı) söz konusudur. Sudaki flor çoğunlukla jeolojik orijinlidir.

    Yüksek düzeyde flor içeren sular, genellikle yüksek dağların eteklerinde ve denizin jeolojik birikim yaptığı yerlerde bulunur.

    Korunma:

    İçme suyundan aşırı florun arındırılması pahalı ve zordur. Bu nedenle tercih edilen yöntem, kabul edilebilir flor düzeyine sahip güvenli su kaynaklarının bulunmasıdır. Güvenli suyun bulunamaması durumunda defloridasyon işlemine başvurulabilir. Anne sütündeki flor miktarı düşük olduğundan, annelerin bebeklerini anne sütü ile beslemeleri konusunda bilgilendirilmeleri de bir diğer korunma yöntemidir.

    Daha az gör
  7. Anemi

    Anemi, kırmızı kan hücrelerinin sayı ve/veya fonksiyonca yetersizliğine bağlı olarak dokulara yeterli oksijen taşınmadığı bir durumdur. Anemiye en duyarlı kişiler çocuklar ve hamile kadınlardır. Ağır anemilerde yorgunluk, halsizlik ve baş dönmesi görülür; cilt, dudaklar, dil, tırnak yatakları ve gözDevamını oku

    Anemi, kırmızı kan hücrelerinin sayı ve/veya fonksiyonca yetersizliğine bağlı olarak dokulara yeterli oksijen taşınmadığı bir durumdur. Anemiye en duyarlı kişiler çocuklar ve hamile kadınlardır. Ağır anemilerde yorgunluk, halsizlik ve baş dönmesi görülür; cilt, dudaklar, dil, tırnak yatakları ve göz altları soluktur.

    Tedavi edilmezse kronik hastalıklara zemin hazırlar; anemik hamile annelerin bebeklerinde gelişme geriliği; bebek ve çocuklarda enfeksiyon riskinde artış, kognitif fonksiyonların (düşünce, dikkat, zeka, algılama, vb.) gelişmesinde gecikme ve tüm hasta gruplarında fiziksel kapasitede azalma ortaya çıkar.

    Düşük doğum ağırlıklı bebekler, küçük çocuklar ve genç bayanlar anemi açısından risk altındadır. Hamile kalabilecek yaştaki genç kadınların demir ihtiyacı, daha yaşlı kadınlar ve erkeklere göre 2-3 kat daha fazladır.

    Beslenme faktörlerinden anemiye en sık yol açanı demir eksikliğidir. Tek düze ve demir emilimini engelleyen maddelerle (fitatlar) beslenme, gıdalarla alınan demirin kullanılmasına ve demir eksikliğine neden olur.

    Demir eksikliğinin yanı sıra hijyen, sanitasyon, temiz su sağlanamaması gibi pek çok etmene bağlı olarak gelişen enfeksiyonlar (şistosomiazis, sıtma, kıl kurdu enfestasyonu) da anemiye yol açar. Sıtma aneminin önemli bir nedenidir. Dünya üzerinde 300-500 milyon insanı etkilemektedir.

    Endemik olduğu bölgelerde anemi olgularının yaklaşık olarak yarısından sorumludur (DSÖ 2000). Ayrıca; yaklaşık 44 milyon hamile kadın kıl kurdu ile 20 milyon insan ise şistosomiazis ile enfektedir. Suyla ilişkili anemiler, malnutrisyon ve su kaynaklı enfeksiyonlar sonucu gelişmektedir.

    DSÖ verilerine göre dünyada 2 milyar insan anemiktir. Anne ölümlerinin %20’sinden sorumlu tutulan anemi olgularının %90’ı gelişmekte olan ülkelerdedir. Anemi pek çok tetikleyici faktöre bağlı olarak ortaya çıkabileceğinden, anemiye yol açan nedeni (besin – folik asit, vitamin A, vitamin B12 eksikliği) bulup, tedavi etmek önemlidir.

    Anne sütü ile beslenmenin desteklenmesi ve uygun gıdaların alınması anemiyi kontrolde önemlidir. Ayrıca su kaynaklarının temizlenmesi ve hijyeni, özellikle sıtma ve şistosomiazisin yaygın olduğu yerlerde aneminin önlenmesi açısından çok önemlidir.

    Daha az gör
  8. Pek çok suda bir miktar arsenik bulunabilir. Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre içme suyundaki arsenik miktarı 0.01 mg/litre’yi aşmamalıdır. Arsenikten zengin içme suyunu uzun süre (5-20 yıl) kullanan kişilerde arsenik zehirlenmesi (arsenikoz) ortaya çıkar. Ortaya çıkan sağlık sorunları; ciltte rDevamını oku

    Pek çok suda bir miktar arsenik bulunabilir. Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre içme suyundaki arsenik miktarı 0.01 mg/litre’yi aşmamalıdır. Arsenikten zengin içme suyunu uzun süre (5-20 yıl) kullanan kişilerde arsenik zehirlenmesi (arsenikoz) ortaya çıkar. Ortaya çıkan sağlık sorunları; ciltte renk değişikliği, el ayası ve ayak tabanında sertleşme, cilt kanserleri; mesane, böbrek ve akciğer kanserleri; ayak ve bacaklarda damar hastalıkları; ayrıca diyabet, hipertansiyon ve üreme bozuklukları şeklinde özetlenebilir.

    Çin’de arsenikli su tüketiminin, damarları tutan ve gangrene yol açan “kara ayak hastalığı”na sebep olduğu bildirilmiştir. Diğer bazı ülkelerde de arseniğin, periferik damar hastalıkları oluşturduğunu gösteren yayınlar mevcuttur. Malnutrisyon arseniğin kan damarları üzerine olan etkisini arttırabilir.

    Toksik bir element olan arseniğin, ciltten emilimi yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla arsenikli su ile el yıkama, çamaşır yıkama, temizlikte kullanma ve banyo yapmakta insan sağlığı açısından bir sakınca yoktur.

    Doğal arsenik kontaminasyonu Arjantin, Bangladeş, Şili, Çin, Meksika, Tayland ve ABD gibi birçok ülke için sorun teşkil etmektedir. Özellikle Bangladeş’deki arsenik problemini DSÖ yakından takip etmekte olup, bu ülkedeki sığ su kuyularının %27’sinde yüksek düzeyde (0,05mg/L) arsenik saptanmıştır. Yüz yirmi beş milyonluk Bangladeş nüfusunun 35-77 milyon kadarının kontamine içme suları nedeniyle risk altında olduğu tahmin edilmektedir.

    Korunma:

    • İçme sularındaki arsenik oranını 0,01 mg/dl altında tutmak için kuyular daha derin kazılmalı,
    • İçme sularının tahlilleri rutin olarak yapılmalıdır.
    Daha az gör
  9. Cyanobacteria ya da mavi-yeşil algler, tüm dünyada özellikle sıcak ve besin yönünden zengin, durgun sularda görülürler. Hem bakteri hem de alg özelliği göstermekle beraber, son zamanlarda bakteri olarak sınıflandırılmışlardır. Mavi-yeşil renkleri, bitkiler gibi fotosentez yapabilme yeteneklerinden kDevamını oku

    Cyanobacteria ya da mavi-yeşil algler, tüm dünyada özellikle sıcak ve besin yönünden zengin, durgun sularda görülürler. Hem bakteri hem de alg özelliği göstermekle beraber, son zamanlarda bakteri olarak sınıflandırılmışlardır. Mavi-yeşil renkleri, bitkiler gibi fotosentez yapabilme yeteneklerinden kaynaklanır.

    Siyanobakterilerin bazı türleri insan ve hayvanları etkileyen toksinler üretir. Bu toksinler, insanlara kontamine suyun içilmesi veya bu sularla banyo yapılması sırasında bulaşır. En ağır klinik tablolar, toksin ihtiva eden suların içilmesi sonucunda ortaya çıkar. Bu toksinlere maruziyet sonrasında cilt irritasyonu, mide krampları, bulantı, kusma, ishal, ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, ağız mukozasında büller ve karaciğer hasarı gibi belirtiler görülebilir. Kontamine sularda yüzenlerde astım, göz irritasyonu, döküntüler, burun ve ağız çevresinde büller gibi alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Kuşlar, balıklar ve diğer bazı hayvanlar da yüksek düzeyde toksin üreten siyanobakterilerden zehirlenebilirler.

    Siyanobakteri toksinleri insan vücudunda etki ettikleri bölgeye göre sınıflandırılırlar. Hepatotoksinler, siyanobakterilerin Microcystis, Anabaena, Oscillatoria, Nodularia, Nostoc, Cylendrospermopsis ve Umezakia gibi türleri tarafından üretilmekte olup karaciğer üzerine etkilidirler. Nörotoksinler, Aphanizemenon ve Oscilatoria gibi türler tarafından üretilir ve sinir sistemi üzerine etkili olurlar. Cylindrospermopsis türleri ayrıca gastrointestinal belirtilere ve böbrek hastalıklarına yol açan toksik alkaloidler üretir.

    Siyanobakteriler ılıman iklimlerde, yaz ve sonbahar aylarında, besin içeriği yüksek, durgun ve ılık sularda, su kaynaklarında, havuzlarda ve denizlerde hızla ürerler. Tüm dünyada görülmekle birlikte, özellikle Amerika, Afrika, Avustralya, Avrupa, İskandinavya ve Çin’de daha yaygındır.

    İçme ve sulama suları ile siyanobakteri toksinine maruz kalan kişiler yoğun bakım ünitesinde tedavi edilmelidir.

    Korunma:

    • Göllerde ve su kaynaklarında besin değerini azaltmak (ötrofikasyon): atık suların kontrolü, su kaynaklarının tarım atıkları ile kontaminasyonunu azaltmak,
    • Sağlık çalışanlarının ve su kaynakları ile ilgilenen kişilerin eğitimi,
    • Kontamine suların detoksifikasyonu ve temizlenmesi ile mümkündür.
    Daha az gör
  10. Dengue, sivrisineklerle bulaşan bir viral enfeksiyondur. Dengue virüsü insanlara enfekte dişi Aedes türü sivrisineklerin ısırmasıyla bulaşır. Hastalıktan dört ayrı virüs sorumlu olup hastalık geçirildikten sonra etken olan virüse karşı ömür boyu bağışıklık oluşur. Dengue hastalığı, dünyada tropikalDevamını oku

    Dengue, sivrisineklerle bulaşan bir viral enfeksiyondur. Dengue virüsü insanlara enfekte dişi Aedes türü sivrisineklerin ısırmasıyla bulaşır. Hastalıktan dört ayrı virüs sorumlu olup hastalık geçirildikten sonra etken olan virüse karşı ömür boyu bağışıklık oluşur. Dengue hastalığı, dünyada tropikal ve subtropikal bölgelerde, genellikle kentlerde ve kentlere yakın bölgelerde görülmektedir. Dengue ateşi özellikle bebek ve çocukları etkileyen grip benzeri bir hastalık olup nadiren ölüme yol açar. Bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklarda ölüm oranı yüksektir.

    Deng ateşinin belirtileri hastalığın görüldüğü yaşa göre değişir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda ateşli-döküntülü bir hastalık; daha büyüklerde ise ateş, baş ağrısı, gözlerde ağrı, kas-eklem ağrıları ve döküntülü bir klinik tablo görülür.

    Deng hemorojik ateşi ise yüksek ateş, kanama ve karaciğerde büyüme ile karakterize, potansiyel olarak ölümcül bir komplikasyondur. Ani olarak başlayan yüksek ateş ve yüzde kızarma sonrası Deng ateşinin diğer bulguları ortaya çıkar. Ateş 40-41˚C’yi bulabilir. Febril konvülsiyonlar (ateşe bağlı kasılma nöbetleri) gelişebilir. Ateş genellikle 2-7 gün kadar devam eder. Ilımlı vakalarda, bütün belirti ve semptomlar ateş düştükten sonra azalırken, şiddetli vakalarda ateşten birkaç gün sonra hastaların durumu aniden bozulabilmektedir. Hastalığın seyri esnasında dolaşım bozukluğu görülebilir, hasta şoka girebilir ve hatta 12-24 saat içinde ölebilir. Böyle karamsar tablolar yanında vücudun kaybettiği sıvı yerine konulursa hasta süratle iyileşir.

    Deng ateşi genellikle tropikal ve subtropikal bölgelerde sivrisineklerin yaşadığı alanlarda görülür. Afrika, Amerika, Doğu Akdeniz, Batı Pasifik, Güney ve Güney-Doğu Asya’dan vakalar bildirilmiştir. Dünyada her yıl 50-100 milyon Deng hastası rapor edilmekte olup, bunların 500 000’i Deng Hemorajik Ateşi olgusudur.

    Korunma:

    • Deng ateşine karşı henüz aşı üretilmemiştir.
    • En etkili korunma yöntemi sivrisineklerle mücadeledir.
    • Atıkların uygun düzenlemelere tâbi olması,
    • Yerleşim yerlerinin yakınlarında su birikintileri oluşmasının önlenmesi,
    • Sivrisineklere karşı ilaçlama yapılması ve uygun giysilerin giyilmesi gereklidir.
    Daha az gör