Ülkemizdeki damacana su şirketlerinin pek çoğunda, sadece bakteri kirliliği değil kimyasal kirlilik de olduğunu biliyoruz”, 2012 yılında yaşanan damacana su skandalını hatırlatalım:
“Türkiye’nin tanınmış 55 su firmasına ait damacana sularının analizi yapılmış ve 41’inin sularının sağlığımızı tehdit ettiği ortaya konmuştu. Ancak bu suların bakteri kaynaklı kirlilik dışında pek çok kimyasal olarak da izin verilen üst değerlerin üzerinde kirli olduğu bir sene sonra yapılan araştırmada tespit edilmişti.”
Gıda Güvenliği Hareketi tarafından hazırlanan Ambalajlı Sular Raporu’na göre, ambalajlı su firmalarının büyük kısmının (197 tanesi) ulusal ve uluslararası standartlara uymadığı, yaklaşık 30 farklı kimyasal kirletici içerdiği ortaya çıkarıldı.
Mesela 58 su markası akrilamid (amino asitler ve şekerler arasındaki bir reaksiyon ile oluşan kimyasal madde) açısından ABD – Çevre Koruma Ajansı standartlarına uygun çıkmadı. Bazı firmaların sularındaki amonyum, cıva ve nitrat değerlerinin de TSE’nin ve Dünya Sağlık Örgütü’nün standartlarına uymadığı saptandı.
Sularda izin verilen sınırın 100 katı kanserojen madde olduğunun ortaya çıktığını ve genel olarak bakıldığında 59 su markasının, Sağlık Bakanlığı ‘İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik’ hükümlerine uygun olmadığının belirlendiğini de bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
Günümüzde bu markalar ne durumdadır bilmiyoruz. Bunu bilmek için bu firmaların suyu aldığı kaynaklardan dolum tesislerine, satış yapan depolara ve marketlere kadar takibini ve denetimini yapmak gerekiyor. Ancak Türkiye’de 270’e yakın su firması var. Bunların hangi birine devlet yetişebilir? Denetim yetersiz olunca da bu suların temizliğini sağlamak bu firmaların keyfine bırakılmış oluyor. Temiz su çekmenin, onu temiz bir ortamda doldurmanın ve tüketiciye ulaşana kadar temiz tutmanın bir maliyeti var. Firmalar bu maliyeti yükseltmemek için almaları gereken tedbirlere yeterli önemi vermiyorlar. Bu da 2012 yılındaki damacana skandalı gibi olaylara fırsat veriyor.
Bazı damacanalarda, su konulan sebilin haznesinde farklı renklerde mikroplastikler görülüyor, bu plastiklerin mikro ve nano boyutlarda koparak içilmesi ciddi anlamda sağlık riski yaratabildiğinin altını çizelim.
Mikroplastiklerin olduğu yerde genel olarak daha küçük olan ve tespiti oldukça zor olan nanoplastikler, BPA, BPB, BPS, ftalat türevleri ve trihalometan gibi kanserojen ve hormon bozucu kimyasallar da suya karışıyor. Bunun yanında uygun olmayan sıcaklıklarda uzun süre damacana içerisinde kalan sular da tehlike arz edebilecek bakteriler içerir.
Yorum yap