Kaydol

Soru sormak, insanların sorularını yanıtlamak ve diğer insanlarla bağlantı kurmak için sosyal sorularımıza ve Cevap Motorumuza kaydolun.

Oturum aç

Soru sormak ve insanların sorularını yanıtlamak ve diğer insanlarla bağlantı kurmak için Su Arıtma Sorular & Cevaplar Motorumuza giriş yapın.

Şifremi hatırlamıyorum

Şifreni mi unuttun? Lütfen e-mail adresinizi giriniz. Bir bağlantı alacaksınız ve e-posta yoluyla yeni bir şifre oluşturacaksınız.

Güvenlik sorusunun cevabını giriniz. Captcha'yı güncellemek için resme tıklayın.

Soru sormak için giriş yapmalısınız.

Lütfen bu sorunun neden bildirilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

Lütfen bu cevabın neden bildirilmesi gerektiğini kısaca açıklayın.

Lütfen bu kullanıcının neden şikayet edilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

GA Su Arıtma Cihazları En sonuncu Nesne

Karbon Disülfür Nedir? Toksikolojik Özellikleri, Çevresel Yayılımı ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Kritik Etkileri

Karbon Disülfür Nedir? Toksikolojik Özellikleri, Çevresel Yayılımı ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Kritik Etkileri

Endüstriyel üretim süreçleri, modern yaşamın ihtiyaçlarını karşılarken beraberinde getirdiği kimyasal risklerle halk sağlığı ve iş güvenliği alanında ciddi tehditler oluşturabilmektedir. Bu tehditlerin başında gelen ve özellikle geçmişte “viskoz rayon” (suni ipek) endüstrisinde çalışan işçilerde görülen ağır sağlık sorunlarıyla tanınan karbon disülfür nedir, hangi yollarla vücuda girer ve organ sistemlerimizde ne tür kalıcı hasarlara yol açar soruları, toksikoloji biliminin en önemli inceleme alanlarından birini oluşturmaktadır. Berrak, renksiz ve uçucu bir sıvı olan karbon disülfür, sadece endüstriyel bir çözücü değil, aynı zamanda sinir sistemini tahrip eden, kalp-damar sağlığını bozan ve üreme yeteneğini etkileyebilen güçlü bir sistemik zehirdir. Bu makalede, ATSDR (Toksik Maddeler ve Hastalık Kaydı Ajansı) tarafından 2025 yılında yayımlanan en güncel toksikolojik profil raporu temel alınarak, bu maddenin fiziksel özelliklerinden başlayıp, çevresel akıbetini, vücuttaki metabolik süreçlerini ve organlar üzerindeki spesifik hasarlarını derinlemesine inceleyeceğiz.

Karbon Disülfürün Fiziksel ve Kimyasal Kimliği

Karbon disülfür (CS2), kimyasal yapısı itibarıyla bir karbon atomunun iki kükürt atomuna çift bağla bağlanmasıyla oluşan, inorganik ve doğrusal yapılı küçük bir moleküldür. Oda sıcaklığında oldukça hareketli, ışığı kıran ve uçucu bir sıvı formundadır. Saf halindeyken berrak, renksiz veya hafif sarımsı bir görünüme sahiptir. Kimya literatüründe saf karbon disülfürün eter benzeri, tatlı ve hoş bir kokuya sahip olduğu belirtilse de endüstriyel ve ticari kullanımdaki formları genellikle içerdikleri sülfürlü safsızlıklar (hidrojen sülfür gibi) nedeniyle çürük yumurta veya çürük turp benzeri son derece kötü ve itici bir kokuya sahiptir. Bu koku, aslında bir uyarı mekanizması gibi görünse de koku alma duyusunun hızla yorulması (olfaktör yorgunluk) ve maddenin çok düşük konsantrasyonlarda bile toksik etkiler gösterebilmesi nedeniyle güvenilir bir uyarıcı olarak kabul edilmez.

karbon-disulfur-nedir-toksikolojik-ozellikleri-cevresel-yayilimi-ve-insan-sagligi-uzerindeki-kritik-etkileri-2
Karbon Disülfür Nedir? Toksikolojik Özellikleri, Çevresel Yayılımı ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Kritik Etkileri

Fiziksel özellikleri incelendiğinde, karbon disülfürün kaynama noktasının 46.5 santigrat derece olduğu görülür. Bu düşük kaynama noktası, maddenin ortam sıcaklığında hızla buharlaşarak gaz fazına geçmesine neden olur. Donma noktası ise -111 santigrat derece civarındadır. İş sağlığı ve güvenliği açısından en kritik özelliklerinden biri, gaz halindeki yoğunluğunun havanın yoğunluğundan yaklaşık 2.6 kat daha fazla olmasıdır. Bu özellik, gazın havaya karışıp dağılmak yerine zemine çökme eğiliminde olduğunu gösterir. Havalandırmanın yetersiz olduğu üretim tesislerinde, depolarda, gemi ambarlarında veya çukur alanlarda gazın alt seviyelerde birikmesi, çalışanlar için görünmez ve ölümcül bir tuzak oluşturabilir. Ayrıca, -30 santigrat derece gibi çok düşük bir parlama noktasına sahip olması, maddenin son derece yanıcı ve patlayıcı olduğunu, bu nedenle depolama ve kullanım sırasında statik elektrikten bile korunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Suda çözünürlüğü 25 santigrat derecede yaklaşık 2.94 g/L iken; alkol, eter, benzen, kloroform ve yağlar gibi organik çözücülerde her oranda karışabilir.

Üretim, Kullanım Alanları ve Endüstriyel Önemi

Karbon disülfür, tarihsel süreçte endüstrinin vazgeçilmez kimyasallarından biri olmuştur. İlk ticari üretimi 1880’lerde başlamış olup, günümüzde metan gazının kükürt ile reaksiyona sokulmasıyla (metan prosesi) elde edilmektedir. Daha eski bir yöntem olan odun kömürü prosesi ise ABD, Avrupa ve Japonya’da artık kullanılmamaktadır.

Viskoz Rayon ve Selülozik Ürünler

Karbon disülfürün en büyük ve en bilinen kullanım alanı, rejenere selüloz liflerinin üretimidir. Bu süreçte selüloz (pamuk veya odun hamuru), kostik soda ve karbon disülfür ile işlenerek “viskoz” adı verilen bal kıvamında bir sıvıya dönüştürülür. Daha sonra bu sıvı asit banyosunda liflere ayrılarak viskoz rayon (suni ipek) iplikleri veya selofan filmler elde edilir. ABD’de günümüzde aktif bir viskoz rayon ipliği üreticisi kalmamış olsa da, selülozik süngerler ve sosis kılıfları gibi gıda ambalaj malzemelerinin üretiminde karbon disülfür kullanımı devam etmektedir.

Tarımsal Kimyasallar ve Pestisitler

Karbon disülfür, tarım sektöründe kullanılan ditiyokarbamat sınıfı pestisitlerin (metam potasyum, dazomet, thiram gibi) üretiminde temel bir ara madde olarak kullanılır. Ayrıca geçmişte tahıl ambarlarında böcekleri ve kemirgenleri yok etmek için doğrudan fümigant (gazlı ilaç) olarak kullanılmıştır. Ancak yüksek toksisitesi ve yanıcılığı nedeniyle tahıl fümigantı olarak kullanımı 1985 yılından sonra ABD’de sonlandırılmıştır. Günümüzde bu pestisitlerin çevrede bozunması sonucu ikincil bir kaynak olarak karbon disülfür açığa çıkabilmektedir.

Diğer Endüstriyel Kullanımlar

Maddenin mükemmel bir çözücü olması, onu kauçuk vulkanizasyonunda, reçine ve ksantat üretiminde, petrol kuyularının temizlenmesinde ve değerli metallerin elektrokaplama işlemlerinde parlatıcı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Geçmişte karbon tetraklorür üretiminde hammadde olarak yoğun şekilde kullanılmışsa da, karbon tetraklorürün ozon tabakasına verdiği zarar nedeniyle bu kullanım alanı büyük ölçüde azalmıştır.

Çevresel Akıbet: Doğal ve Antropojenik Kaynaklar

Karbon disülfür, sadece insan yapımı fabrikalardan değil, doğanın kendi döngüsünden de kaynaklanır. Küresel emisyonların önemli bir kısmının (%40 ila %80 arası) doğal kaynaklardan geldiği tahmin edilmektedir. Okyanuslar, bataklıklar, sulak alanlar, volkanik aktiviteler ve toprak mikroorganizmaları önemli biyojenik kaynaklardır. Ancak endüstriyel bölgelerde ve üretim tesislerinin yakınında antropojenik (insan kaynaklı) emisyonlar baskındır.

Atmosferdeki Davranışı

Atmosfere salınan karbon disülfür, burada fotokimyasal olarak üretilen hidroksil radikalleri ile tepkimeye girerek parçalanır. Bu tepkimenin sonucunda karbonil sülfür (COS) ve sülfür dioksit oluşur. Karbon disülfürün atmosferdeki yarı ömrü yaklaşık 5.5 gün olarak tahmin edilmektedir. Bu süre, maddenin stratosfere ulaşıp ozon tabakasına doğrudan zarar vermesi için yeterli değildir, ancak bozunma ürünleri atmosferik sülfür döngüsüne katkıda bulunur.

Su ve Toprakta Hareketlilik

Suya karışan karbon disülfür, yüksek uçuculuğu nedeniyle hızla buharlaşarak atmosfere geçer (volatilizasyon). Suda kalma süresi kısadır ve biyolojik birikim potansiyeli (balıklarda birikmesi) düşüktür. Toprağa döküldüğünde ise toprağa sıkıca bağlanmaz; büyük kısmı buharlaşır, ancak bir kısmı topraktan sızarak yeraltı sularına karışabilir.

İnsan Maruziyet Yolları ve Vücuda Giriş Mekanizmaları

İnsanlar karbon disülfüre temel olarak üç ana yolla maruz kalabilir: İnhalasyon (solunum), dermal (deri) temas ve oral (ağız) yol.

İnhalasyon (Solunum Yolu)

En yaygın ve toksikolojik açıdan en önemli maruziyet yolu solunumdur. Genel popülasyon, dış ortam havasındaki çok düşük seviyelerdeki (genellikle milyarda bir – ppb düzeyinde) karbon disülfüre maruz kalır. 2024 yılı verilerine göre ABD’de dış ortam havasındaki medyan konsantrasyon 0.102 ppb (yaklaşık 0.318 mikrogram/metreküp) olarak ölçülmüştür. Ancak asıl risk grubu, endüstriyel tesislerde çalışan işçilerdir. Viskoz rayon fabrikalarında, özellikle iplik eğirme (spinning) ve kesme bölümlerinde çalışanlar, geçmişte 100 ppm’in (milyonda yüz kısım) üzerindeki konsantrasyonlara maruz kalmışlardır. Günümüzde alınan endüstriyel hijyen önlemleriyle bu seviyeler genellikle 10 ppm’in altına düşürülmüştür.

Dermal (Deri) Temas

Sıvı karbon disülfür, güçlü bir çözücü olduğu için cilt bariyerini aşarak hızla emilebilir. Ayrıca doğrudan temas, ciltte ciddi kimyasal yanıklara, donma benzeri hasarlara ve ağrılı büllere (su toplanması) neden olur. Gaz halindeki karbon disülfür de deriden emilebilir. Özellikle koruyucu eldiven kullanılsa bile, bazı kauçuk ve polimer türleri karbon disülfürü geçirebilir, bu da “eldiven içi” maruziyetine ve maddenin ciltte hapsolmasına yol açabilir.

Oral (Ağız) Yol

Genel halk için oral maruziyet riski oldukça düşüktür. İçme sularında karbon disülfür bulunma ihtimali, maddenin uçuculuğu nedeniyle azdır. Gıdalarda ise fümigasyon kullanımı yasaklandığı için artık birincil risk faktörü değildir. Ancak, kaza sonucu yutulması veya kontamine olmuş yeraltı sularının tüketilmesi durumunda sindirim sisteminden hızla emilir.

Toksikokinetik: Emilim, Dağılım, Metabolizma ve Atılım

Vücuda giren karbon disülfürün izlediği yol, toksik etkilerinin mekanizmasını ve hedef organlarını belirler.

  • Emilim: Solunum yoluyla alınan karbon disülfürün insanlarda yaklaşık %80’i akciğerlerden hızla kana geçer. Denge durumuna (steady state) ulaşması yaklaşık 1-4 saat sürer. Hayvan deneylerinde, oral yolla alınan dozun %97 gibi çok yüksek bir oranda gastrointestinal kanaldan emildiği gösterilmiştir.
  • Dağılım: Kana geçen madde, lipofilik (yağda çözünen) yapısı nedeniyle hızla tüm vücuda yayılır. Özellikle lipit içeriği yüksek olan beyin, periferik sinirler, karaciğer ve böbreklerde birikir. Ayrıca plasentayı geçerek anne karnındaki fetüse ulaşabilir ve anne sütüne karışarak emzirilen bebekler için risk oluşturabilir.
  • Metabolizma: Karbon disülfür vücutta iki ana yolla metabolize olur. Bir kısmı (yaklaşık %10-30) solunum yoluyla değişmeden atılırken, büyük kısmı (%70-90) karaciğerde sitokrom P-450 enzimleri tarafından parçalanır. Bu oksidatif metabolizma sonucunda reaktif bir sülfür atomu (atomik sülfür) ve karbonil sülfür açığa çıkar. Bu reaktif ara ürünler, hücre içindeki makromoleküllere bağlanarak hasar verir. Karbon disülfür ayrıca glutatyon ile konjugasyona uğrayarak TTCA (2-tiyotiazolidin-4-karboksilik asit) adı verilen bir metabolite dönüşür. TTCA, idrarla atılır ve karbon disülfür maruziyetinin en önemli ve güvenilir biyolojik belirtecidir (biomarker).
  • Atılım: Metabolitler (özellikle TTCA ve inorganik sülfatlar) böbrekler yoluyla idrarla atılır. Değişmeden kalan karbon disülfürün küçük bir kısmı ise nefesle ve çok az miktarda terle vücuttan uzaklaştırılır.

İnsan Sağlığı Üzerindeki Kapsamlı Etkiler

Karbon disülfür, “sistemik bir toksin” olarak sınıflandırılır; yani tek bir organı değil, vücudun genel işleyişini bozar. Maruziyet süresine (akut, orta vadeli, kronik) ve dozuna bağlı olarak etkiler değişiklik gösterir.

Nörolojik Sisteme Etkileri: En Hassas Hedef

Karbon disülfürün en belirgin, en yaygın ve en korkulan etkisi, sinir sistemi üzerindeki tahribatıdır. ATSDR, nörolojik etkileri inhalasyon maruziyeti için “Bilinen Tehlike” olarak sınıflandırmıştır.

  • Periferik Nöropati: Kronik maruziyetin en karakteristik sonucudur. İşçilerde sinir iletim hızlarında yavaşlama, bacaklarda ağrı, karıncalanma (parestezi), uyuşma ve kas güçsüzlüğü görülür. Epidemiyolojik çalışmalar, 8 ppm’in üzerindeki maruziyetlerde sinir iletim hızlarının belirgin şekilde düştüğünü göstermiştir. Düşük dozlarda (10 ppm altı) bu etkiler geri dönüşümlü olabilirken, yüksek dozlarda kalıcı sinir hasarı (polinöropati) gelişebilir. Mekanizma olarak, karbon disülfürün nörofilament proteinlerini çapraz bağlayarak aksonal taşımayı bozduğu ve sinir liflerinde şişmeye (aksonal şişme) neden olduğu düşünülmektedir.
  • Merkezi Sinir Sistemi ve Psikoz: Geçmişte, havalandırmanın olmadığı fabrikalarda çok yüksek dozlara (100-300 ppm ve üzeri) maruz kalan işçilerde ani kişilik değişimleri, mani, depresyon, halüsinasyonlar ve intihara meyilli psikozlar görülmüştür. Bu tablo literatüre “Viskoz Deliliği” (Viscose Insanity) veya toksik ensefalopati olarak geçmiştir. Ayrıca Parkinson benzeri titremeler (tremor) ve hareket bozuklukları da rapor edilmiştir.
  • Nörodavranışsal Etkiler: Daha düşük dozlarda kronik maruziyet; baş ağrısı, yorgunluk, uyku bozuklukları, hafıza zayıflığı, konsantrasyon güçlüğü ve psikomotor becerilerde (el-göz koordinasyonu) azalmaya neden olur.
  • Ototoksisite (İşitme Kaybı): Karbon disülfür, işitme sinirlerine zarar verebilen “ototoksik” bir maddedir. Özellikle gürültülü ortamlarda çalışan işçilerde, karbon disülfür maruziyeti gürültüye bağlı işitme kaybı riskini ve şiddetini artırmaktadır.

Kardiyovasküler (Kalp ve Damar) Etkiler

Karbon disülfür, damar sertliğine (ateroskleroz) yol açan mekanizmaları tetikleyen bir vaskülotoksindir. ATSDR, bu etkileri “Muhtemel Tehlike” olarak sınıflandırmıştır.

  • Koroner Kalp Hastalığı ve Ölüm: 1970’ler ve öncesinde yapılan epidemiyolojik çalışmalar, viskoz rayon işçilerinde koroner kalp hastalığına bağlı ölümlerin, maruz kalmayanlara göre belirgin şekilde yüksek olduğunu göstermiştir. Tan et al. (2002) tarafından yapılan meta-analiz, mesleki maruziyet ile kalp hastalığı arasında pozitif bir ilişki olduğunu doğrulamıştır.
  • Kan Basıncı ve EKG: Bazı çalışmalarda işçilerde yüksek tansiyon (hipertansiyon) ve elektrokardiyogram (EKG) değişiklikleri rapor edilmiş olsa da, sonuçlar tutarlı değildir.
  • Mekanizma: Karbon disülfür, lipid metabolizmasını bozarak serum kolesterol, LDL (kötü kolesterol) ve trigliserit seviyelerini yükseltir. Ayrıca damar endoteline (iç yüzeyine) doğrudan zarar vererek plak oluşumunu hızlandırır. Bu durum, hayvan deneylerinde de yüksek yağlı diyetle beslenen farelerde aterosklerozun hızlanmasıyla kanıtlanmıştır.

Oftalmolojik (Göz) Etkiler

Gözün arka kısmındaki retina damarları, karbon sülfürün toksik etkisine karşı oldukça duyarlıdır. Bu etkiler de “Muhtemel Tehlike” sınıfındadır.

  • Retinal Mikroanevrizmalar: Japonya, Avrupa ve ABD’deki işçiler üzerinde yapılan göz muayenelerinde, retina damarlarında küçük baloncuklaşmalar (mikroanevrizmalar) ve kanamalar tespit edilmiştir. Bu durum, diyabetik retinopatiye benzer bir tablodur ve görme keskinliğini etkileyebilir. Bu etkinin 10 ppm ve üzerindeki maruziyetlerde daha sık görüldüğü rapor edilmiştir.

Karaciğer ve Lipid Metabolizması Üzerindeki Etkiler

Karbon disülfür, karaciğerdeki mikrozomal enzim sistemlerini etkileyerek lipid (yağ) dengesini bozar.

  • Lipid Homeostazı: İnsanlarda yapılan çalışmalarda, maruziyetin toplam kolesterol ve LDL kolesterol seviyelerini artırdığı, HDL (iyi kolesterol) seviyelerini düşürdüğü gözlemlenmiştir. Bu durum, yukarıda bahsedilen kalp-damar hastalıklarının temelini oluşturur. Hayvan deneylerinde de karaciğerde yağ birikimi ve kolesterol sentezinde artış saptanmıştır.

Üreme Sistemi ve Gelişimsel Toksisite

  • Erkek Üreme Sağlığı: Yüksek dozlarda maruz kalan erkek işçilerde libido kaybı (cinsel isteksizlik), iktidarsızlık ve sperm morfolojisinde bozulmalar (anormal sperm yapısı, düşük hareketlilik) rapor edilmiştir. Hormon seviyelerinde (testosteron, LH, FSH) değişiklikler görülebilir.
  • Kadın Üreme Sağlığı: Kadın işçilerde adet düzensizlikleri (düzensiz kanamalar, ağrılı adet) bildirilmiştir.
  • Gelişimsel Etkiler: Hayvan deneyleri, karbon disülfürün plasentadan geçerek fetüse ulaştığını ve teratojenik (sakatlık yapıcı) etkileri olduğunu göstermiştir. Hamile sıçan ve tavşanlarda yapılan çalışmalarda, fetüslerde iskelet anomalileri, iç organ bozuklukları, düşük doğum ağırlığı ve embriyo ölümleri (resorpsiyon) gözlemlenmiştir. Ayrıca doğum sonrası yavrularda nörodavranışsal gelişim bozuklukları (reflekslerde gecikme, motor koordinasyon bozukluğu) tespit edilmiştir.

Böbrekler ve Diğer Organlar

Kronik maruziyetin toksik nefropatiye (böbrek hasarı) yol açabileceğine dair vaka raporları mevcuttur. Bu vakalarda idrarda protein kaçağı (proteinüri), kan (hematüri) ve böbrek yetmezliği bulguları görülmüştür.

Çocuklar ve Hassas Gruplar İçin Riskler

Çocukların karbon disülfür maruziyetine verdiği tepkiler üzerine doğrudan insan verisi bulunmamaktadır. Ancak, çocukların fizyolojik özellikleri onları yetişkinlere göre daha riskli hale getirebilir. Çocukların vücut ağırlığına oranla dakika solunum hacimleri daha yüksektir, bu da aynı ortamda yetişkinlere göre daha fazla toksik madde solumalarına neden olur. Ayrıca, detoksifikasyon mekanizmaları (özellikle glutatyon sistemi) tam gelişmemiş olabilir. Karbon disülfür gazı havadan ağır olduğu için zemine yakın birikir; bu da yerde oyun oynayan çocukların daha yüksek konsantrasyonlara maruz kalmasına yol açabilir. Anne sütüne geçebildiği için emzirilen bebekler de risk altındadır.

Genetik olarak bazı metabolik enzim eksikliği olan bireyler, B6 vitamini eksikliği yaşayanlar veya halihazırda kalp hastalığı riski taşıyanlar, karbon disülfürün etkilerine karşı daha savunmasız olabilirler.

Maruziyeti Azaltma Yolları ve Mevzuat

Karbon disülfürün ciddi sağlık riskleri nedeniyle, ulusal ve uluslararası kuruluşlar çeşitli sınır değerler ve güvenlik önlemleri belirlemiştir.

Güvenlik Önlemleri

  1. Mühendislik Kontrolleri: Üretim süreçlerinin tamamen kapalı sistemlere dönüştürülmesi, kaçakların önlenmesi ve etkili lokal havalandırma sistemlerinin kullanılması en temel önlemdir.
  2. Kişisel Koruyucu Donanım: Çalışanların uygun gaz maskeleri veya temiz hava beslemeli solunum cihazları kullanması gerekir. Cilt teması riskine karşı kimyasala dirençli özel eldivenler ve tulumlar giyilmelidir.
  3. Biyolojik İzleme: Riskli sektörlerde çalışan işçilerden vardiya bitiminde idrar örneği alınarak TTCA testi yapılmalı ve maruziyet düzeyleri sürekli takip edilmelidir.

Yasal Sınır Değerler (ABD Standartları)

  • OSHA (İş Sağlığı ve Güvenliği İdaresi): İş yerleri için 8 saatlik zaman ağırlıklı ortalama (TWA) maruziyet sınırını (PEL) 20 ppm olarak belirlemiştir. Tavan değer (asla aşılmaması gereken anlık değer) 30 ppm’dir.
  • NIOSH (Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü): Çok daha koruyucu bir yaklaşımla, 10 saatlik çalışma günü için 1 ppm sınırını önermektedir.
  • ATSDR Minimal Risk Seviyeleri (MRLs): Halk sağlığını korumak amacıyla belirlenen güvenli doz tahminleridir:
    • Akut İnhalasyon MRL (14 gün ve altı): 0.2 ppm. (Karaciğerdeki lipid değişimlerine dayanarak).
    • Kronik İnhalasyon MRL (365 gün ve üzeri): 0.1 ppm. (Periferik sinir iletim hızındaki yavaşlamaya dayanarak).
    • Akut Oral MRL: 0.03 mg/kg/gün. (Gelişimsel toksisiteye dayanarak).

Karbon disülfür, endüstriyel gelişimin önemli bir parçası olmuş, ancak bedeli insan sağlığıyla ödenmiş tehlikeli bir kimyasaldır. “Karbon disülfür nedir” sorusunun cevabı, sadece basit bir kimyasal formül değil; sinir sistemini tahrip eden, damarları tıkayan, göz sağlığını bozan ve anne karnındaki bebeği tehdit eden güçlü bir çoklu sistem toksinidir. Geçmişteki trajik “viskoz deliliği” vakalarından alınan dersler, günümüzde daha sıkı iş güvenliği standartlarının uygulanmasını sağlamıştır. Ancak, hala kullanımda olduğu alanlarda (pestisit ara maddesi üretimi, selülozik ürünler vb.) çalışanların sağlığını korumak için sıkı denetimler, biyolojik izleme ve modern havalandırma sistemleri hayati bir zorunluluktur.

Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

1. Karbon disülfür zehirlenmesi nasıl anlaşılır, belirtileri nelerdir?

Akut (kısa süreli) yüksek doz maruziyetlerde sarhoşluk hali, şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, mide bulantısı, kusma ve nefes darlığı görülür. Kronik (uzun süreli) maruziyetlerde ise bacaklarda uyuşma ve karıncalanma (nöropati), kas güçsüzlüğü, çabuk sinirlenme, hafıza sorunları, depresyon, görme bozuklukları ve libido kaybı ortaya çıkar. Kesin tanı için idrarda TTCA testi yapılmalıdır.

2. Evlerimizde karbon disülfüre maruz kalma riskimiz var mı?

Genel olarak ev ortamında risk çok düşüktür. Karbon disülfür endüstriyel bir kimyasaldır. Ancak, evinize çok yakın bir endüstriyel tesis veya tehlikeli atık sahası varsa düşük seviyede maruziyet olabilir. Ayrıca, geçmişte “problem drywall” (sorunlu alçıpan) olarak bilinen bazı ithal yapı malzemelerinin evlerde sülfürlü gazlar (karbon disülfür dahil) yaydığı tespit edilmiştir, ancak bu nadir bir durumdur.

3. Karbon disülfür kanser yapar mı?

Mevcut bilimsel veriler ve uluslararası sağlık kuruluşlarının (EPA, IARC, NTP) raporlarına göre, karbon disülfürün insanlarda doğrudan kanser yaptığına dair yeterli kanıt bulunmamaktadır ve kanserojen olarak sınıflandırılmamıştır. Ancak, bazı çalışmalarda lenfositik lösemi riski ile zayıf bir ilişki öne sürülse de, bu işçilerin başka çözücülere de maruz kalmış olması nedeniyle kesin bir sonuç çıkarılamamıştır.

4. Hamilelikte karbon disülfür maruziyeti bebeğe zarar verir mi?

Evet, ciddi risk oluşturur. Hayvan çalışmaları, karbon disülfürün plasentadan geçerek fetüse ulaştığını ve iskelet bozuklukları, iç organ anomalileri, düşük doğum ağırlığı ve embriyo ölümlerine neden olabileceğini göstermiştir. Ayrıca doğum sonrası zihinsel ve motor gelişimde gerilikler görülebilir. Bu nedenle hamile çalışanların bu maddeden kesinlikle uzak tutulması gerekir.

5. Karbon disülfür vücuttan ne kadar sürede atılır?

Karbon disülfür vücuttan oldukça hızlı atılır. İdrardaki metaboliti olan TTCA’nın yarı ömrü kısadır ve maruziyet kesildikten sonra yaklaşık 24 saat içinde büyük ölçüde vücuttan temizlenir. Bu nedenle biyolojik izleme testlerinin (idrar tahlili) vardiya bitiminde veya hemen sonrasında yapılması önemlidir.

Benzer Yazılar

Yorum yap

Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekiyor.